Bu makale “Mali Çözüm, Sayı:89, Eylül-Ekim 2008″de yayınlanmıştır.
Özgür Biyan
I. GİRİŞ
Ticari yaşam içinde gerçekleşen alışverişlerde ödemenin zamanında yapılması herkes tarafından istenen bir durum olmasına rağmen, çeşitli nedenlerden dolayı zamanında yapılamayan ödemelerle karşılaşılabilmekte ve buna istinaden vade farkı hesaplanması cihetine gidilmesi görülebilmektedir.
Ticari hayatın vazgeçilmez temel belgesi faturalarda zamanında yapılmayan ödemelere karşı, TTK’nun 23. maddesi de göz önüne alınarak, “gecikme halinde vade farkı tahsil edilir” ifadesi çözüm olarak uygulanmaya başlanmış ve giderek yaygınlaşmıştır.
Mal bedelinin, malın teslim edildiği tarihten daha sonra tahsil edilmesi dolayısıyla alınan bir tür faiz veya bir gecikme zammı olarak ifade edilebilecek olan vade farkı, mal ya da hizmetin bedeli durumunda olan nakit alacağın, vadesinde ödenmemesi halinde, bu bedele oransal olarak belirlenip ilave edilecek bir miktarı ifade etmektedir. Vade farkı, yasal düzenlemeler kapsamında tanımlanmış ve kabul edilmiş bir kavram değildir. Geçtiğimiz yıllarda ülkemizin içinde bulunduğu enflasyonist ortam nedeniyle yargı kararları ile ortaya çıkmış olup, para ifasındaki gecikmeden zarar gören alacaklıyı koruma amacı taşımaktadır.
Bu çalışmada faturalarda yer alan vade farkı şerhlerinin hukuki mahiyeti ve bağlayıcılığı irdelenmeye çalışılacaktır.
II. VADE FARKININ HUKUKİ NİTELİĞİ
Ticari hayatta en sık kullanılan belge niteliğindeki fatura, satılan mal veya yapılan iş (ya da hizmet) karşılığında, müşterinin ödediği veya borçlandığı meblağı göstermek üzere, malı satan veya işi yapan tarafından müşteriye verilen ticarî bir vesikadır. Faturada, satılan malın cinsi veya yapılan işin türü, miktarı, ağırlık, ölçü veya adet itibariyle fiyatı ve toplam tutarı ve mal ile yapılan işin sair özelliklerine ilişkin bilgiler bulunmaktadır.
Türk Ticaret Kanunu’nun 23/2 maddesine göre, bir faturayı alan kimse, aldığı tarihten itibaren sekiz gün içinde münderecatı[1] hakkında bir itirazda bulunmamışsa, münderecatını kabul etmiş sayılmaktadır. Bu hüküm, faturada yer alan hususların ihtilafa konu olması halinde, itiraz edilmemiş faturayı veren (düzenleyen) taraf lehinde ispat kolaylığı sağlayan adi karine öngörmektedir. Buradaki itiraz edilme veya itiraz edilmeme yolu ile kabul, ispat yükünün yer değiştirmesi sonucunu doğuran, bir başka anlatımla aksi her zaman ispat edilebilecek bir adi doğruluk karinesi yaratmaktadır.
Vade farkları sözleşmeler düzenlenirken kararlaştırılmakta ya da sonradan sürekli uygulama nedeniyle sözleşmenin bir unsuru olarak kabul edildiği durumlarda uygulanabilmektedir. Vade farkı talep edilebilmesi veya alacak iddiasında bulunan tarafın bu alacağını ispat edebilmesi için 2 koşuldan birinin varlığı gerekmektedir:
Bunlar;
1) Tarafların vade farkını yazılı bir sözleşmeyle kararlaştırmaları
2) Yazılı bir sözleşme bulunmasa bile vade farkı konusunda taraflar arasında bu yönde alışa gelmiş bir uygulamanın bulunmasıdır.
Bu şartların yanında, bu durum yargıya intikal ettiğinde, alacak takibine girişen/girişecek olan tacirin vade farkı talebini açılan icra takibinde “açıkça” belirtmesi gerekir. Aksi takdirde ilgili tacir talebiyle bağlı kalacak, daha sonra açılacak itirazın iptali davasında talepte bulunsa bile hukuken geçerli olmayacaktır.
III. FATURADA “GECİKME HALİNDE VADE FARKI ALINIR” İBARESİNİN HUKUKİ BAĞLAYICILIĞI
A) FATURADA ŞEKLİ UNSURLAR
Bir faturada bulunması gereken unsurlar VUK’un 230. maddesinde sayılmıştır. Buna göre;
1- Faturanın düzenlenme tarihi, seri ve sıra numarası,
2- Faturayı düzenleyenin adı, varsa ticaret unvanı, iş adresi, bağlı olduğu vergi dairesi ve hesap numarası,
3- Müşterinin adı, ticaret unvanı ve iş adresi, varsa bağlı bulunduğu vergi dairesi ve hesap numarası,
4- Malın ya da işin türü, miktarı; fiyatı ve tutarı,
5- Satılan mallar faturanın düzenlenmesinden önce teslim edilmişse, teslim tarihi ve irsaliye numarası faturada bulunması zorunlu olan unsurlardır.
Yasal olarak, faturada bulunması gereken unsurlar bunlar olmakla birlikte kanunda, ‘vade farkı kaydı’nın faturada bulunması zorunluluğundan bahsedilmemiştir. Ancak Maliye Bakanlığı, faturaya 230. maddede belirtilen bilgiler dışındaki bilgilerin de not edilebileceğini kabul etmektedir.
B) YARGININ KONU HAKKINDAKİ GÖRÜŞÜ
Vade farkı istenebilmesi için taraflar arasında, bu yönde yazılı bir sözleşmenin ya da bu doğrultuda oluşmuş bir teamülün bulunmasının şart olduğu konusunda, Yargıtay’ın ilgili daireleri arasında, tam bir görüş birliği bulunmaktadır. Ancak taraflar arasında bu yönde yazılı bir sözleşme ya da oluşmuş bir teamülün bulunmaması durumunda, faturada yer alan vade farkı uygulanacağına ilişkin kayda, sekiz gün içerisinde itiraz edilmemesi durumunda vade farkı alacağının doğup doğmayacağı konusunda Yargıtay’ın ilgili daireleri arasında görüş ayrılıkları ortaya çıkmıştır[2].
Yargıtay’ın çeşitli hukuk daireleri arasında meydana gelen bu görüş ayrılıkları, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu’nun 27.06.2003 tarihli ve E.2001/1, K.2003/1 sayılı Kararı ile birleştirilmiştir[3].
Karar; taraflar arasında yazılı şekilde yapılmamış olmakla birlikte geçerli sözleşme ilişkisinden doğan uyuşmazlıklarda faturalara “bedelin belli bir sürede ödenmemesi halinde vade farkı ödenir” ibaresinin yazılarak karşı tarafa tebliği ve karşı tarafça TTK’nın 23/2 maddesi gereğince sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde bu durum, sadece fatura münderecatının kesinleşmesi sonucunu doğurup, vade farkının davacı yanca kabul edildiği ve istenebileceği anlamına gelmeyeceği yönündedir.
Kurula göre fatura, sözleşmenin ifası ile ilgilidir. Faturaya sekiz gün içinde itiraz edilmemesi halinde, fatura içeriği kesinleşecektir. Fatura içeriğinden de anlaşılması gereken, sözleşmenin ifasıyla ilgili olarak, faturada yer alması olağan sayılan, malın cinsi veya yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlardır. Faturada, “gecikme halinde vade farkı alınır” kaydının bulunması ve bu kayda itiraz edilmemesi, faturada yer almasına rağmen, taraflar arasındaki sözleşmede düzenlenmemiş bir hususa ilişkin kaydın kabul edildiği anlamına gelmemektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararına göre, vade farkı kaydı, faturanın zorunlu içeriğinden değildir, yasal sürede itiraz edilmemesi durumunda TTK 23/2 ‘deki karineden yararlanamaz, çünkü fatura sözleşme olmadığı gibi, faturaya itiraz edilmemesi ona, sözleşmenin asli unsuru olan semeni değiştirme hakkı da vermez. Fatura sözleşmenin ifa aşamasıyla ilgilidir. Bu nedenle TTK 23/2 maddesine göre süresinde itiraz edilmemek suretiyle kabul edildiği varsayılan hususlar ancak sözleşmenin ifa safhasıyla ilgili olarak faturada yer alması olağan sayılan; satılan malı cinsi, yapılan işin adedi, türü, bedeli gibi hususlara ilişkin olabilir. Sözleşmenin kuruluşu aşamasında başlangıçta varolmayıp ifa ile ilgili hususlarda sözleşmeyi değiştiren kayıtların sonradan faturaya konulması ve bu kaydın faturanın zorunlu ve olağan içeriğinden sayılması mümkün değildir. Faturadaki mutad münderecat ifa ile ilgili hususlarla sınırlıdır. Faturaya sözleşmeyi değiştiren veya diğer tarafın durumunu ağırlaştıran kayıtlar konulsa bile, mutad olmayan bu hususlara itiraz edilmemesi, itiraz etmeyenin bu kayıtları kabul ettiği anlamına gelmez.
Diğer yandan içtihattan ayrıca, faturada vade farkı ibaresinin yazılmış olması ile vade farkı istenebilmesinin yeterli olmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca, vade farkının başta sözleşme ilişkisi kurulurken kararlaştırılabileceği gibi başta kurulmuş olan sözleşme şartlarına ek olarak, sonradan tarafların müşterek kabulü, yürüyen uygulamalar ya da genel olarak piyasa alışkanlıkları nedeniyle de ortaya çıkabileceğine işaret edilmiştir[4].
C) DOKTRİNDEKİ TARTIŞMALAR
Doktrindeki tartışmalara bakıldığında konunun uzmanlarının genel olarak Yargıtay’ın görüşünü destekleyen yorumlar yaptığı dikkat çekmektedir.
KIZILOT’a göre vade farkı kaydı, faturanın zorunlu içeriğinden olmadığından, sekiz günlük yasal süresi içerisinde itiraz edilmedi diye kabul edilmesi ağır sonuçlar doğurmaktadır. Faturada böyle bir kaydın bulunması durumunda, TTK’nın 23/1. maddesindeki karineden de yararlanılması mümkün olmayacaktır. Kaldı ki fatura, niteliği itibariyle sözleşme değildir. Yasal süresi içerisinde itiraz edilmemesi de faturaya sözleşme niteliği kazandırmayacaktır[5].
ÖNDER ve TEKŞENE göre faturayı düzenleyen, fatura tutarını muhasebesine satışlar hesabına kaydetmiştir. Açık faturadan dolayı vade farkı alması durumunda, aradaki farkı da satışlar hesabına kaydetmesi gerekecektir. Bu durumdaki aradaki fark için de ayrıca fatura kesmesi gerekecektir. Oysa sonradan kesilen faturanın temeli yoktur. Mevcut sözleşme düzenlenen ilk faturaya yöneliktir. Bunu ilk sözleşmeye dâhil etmek sözleşmeyi tek taraflı değiştirmek anlamındadır[6].
ÜNAL’da bu görüşü desteklemiştir. Vade farkı temel borç ilişkisini gösteren sözleşmede mevcut olması halinde istenebilen bir haktır. Vade farkının hukuki niteliğininde bunda bir etkisi yoktur. Çünkü fatura bir sözleşme olmadığı gibi, faturaya itiraz edilmemesi ona sözleşme niteliği vermez. Bu haliyle fatura tebliği, teyit mektubu tebliğinden farklı bir sonuç doğurur. Söz konusu kanuni karine sadece faturaya yazılması mutat olan hususlarda ispat külfetinin yer değiştirmesine neden olur[7].
DOĞRUSÖZ’e göre Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının sonucu, faturayı alan kişinin tacir olmaması ve mevzuatı bilmemesi durumunda, ekonomik açıdan güçlü olduğu kabul edilen tacir karşısında tüketicilerin korunması gerektiğine ilişkin tüketici hukuku ilkesi ile de son derece uyumludur. Bilindiği gibi Yargıtay Kanunu’nun 45. maddesine göre Yargıtay İçtihatları Birleştirme Kurulu Kararları herkes için bağlayıcıdır[8].
DİRİKKAN’a göre ise faturanın üzerine, bedelin sözleşmeye uygun olarak faturanın alındığından belli bir süre içinde ödenmesi gerektiği, fatura bedeline temerrüt faizi yürütülerek, dava ve/veya takip yoluna gidileceğine ilişkin ifadeler bulunduğu takdirde; bunun ödeme talebini içeren ihtar mahiyetinde olduğu kabul edilebilir. Böyle bir durum söz konusu ise, bir tacirin diğer tacire gönderdiği bu tür bir faturanın TTK 20/III’ deki geçerlilik seklinden birine uygun (niteliği gereği noter aracılığı ile veya iadeli taahhütlü mektupla) gönderilmesi koşulu ile muhatap tacirin temerrüde düşebileceği açıktır. Bu kabul edildiği takdirde tacirler arasında bu tür -işlevi ile ilgili olmamakla birlikte ihtara ilişkin beyanı da içeren- bir faturanın iadeli taahhütlü mektupla veya noter aracılığı ile gönderilmesi durumunda ayrıca taciri temerrüde düşürmek için ihtar çekmeye gerek yoktur. Belirtmek gerekir ki, faturanın üzerine faturanın alındığı tarihten itibaren belli bir süre içinde ödenmesine ilişkin kayıtlar, faturanın normal içeriğinden olmadığı gibi, Borçlar Kanunu (BK) 101/II hükmü saklı kalmak koşulu ile, faturayı düzenleyenin tek taraflı iradesi ile sözleşmedeki vadenin değiştirilmesi anlamına da gelmez. O nedenle, taraflar arasındaki sözleşmede belirlenmiş bulunan vade gelmemiş olmasına rağmen süre verilerek fatura bedelinin ödenmesi hususunda beyanın bulunduğu faturaya TTK 23/II’ ye göre 8 günlük süre içinde itiraz edilmemesi, sözleşmede mevcut vadenin değiştirilmesini sağlamaz. Başka bir deyişle, bu türden kayıtlar TTK 23/II’ nin kapsamında olmayıp, faturayı alan kimsenin itiraz etmemesi nedeniyle aleyhine kesinleşmez. Ancak muaccel bir borç için fatura tanzim edilmiş ise; fatura üzerinde yer alan, süreyi de içeren bu tür kayıtlar hem BK 101/I anlamında ihtar, tam iki tarafa borç yükleyen sözleşme ilişkisi söz konusu olduğu takdirde hem BK 106 anlamında ek süre verilmesi anlamına gelir. Ancak tacirler arası olduğu takdirde, yukarıda belirtildiği gibi, ihtarın bu tür kayıtların yer aldığı fatura ile yapılmış sayılabilmesi için, faturanın iadeli taahhütlü mektup veya noter aracılığı ile gönderilmesi zorunludur[9].
IV.SONUÇ
Uygulamada en çok kullanılan belge konumundaki faturalarda yer alan “gecikme halinde vade farkı alınır” ifadesinin bağlayıcılığı doktrinde çeşitli görüşler dâhilinde tartışılabilirliğini korusa da, bizim de katıldığımız görüşe göre vade farkının uygulanabilmesi için taraflar arasında önceden düzenlenmiş ve mesnet olan bir sözleşmenin varlığı şarttır. Bunun dışında taraflar arasında öteden beri gelen teamül haline gelmiş vade farkı uygulamaları da geçerlidir.
Taraflar arasında sözleşme olmaması durumunda ise faturaya konulan “gecikme haline vade farkı alınır” şerhi fatura münderecatından sayılmadığı gibi alım-satım işlemini tek taraflı değiştiren bir işlem mahiyetinde olduğundan geçersiz olacaktır. Geçerli olması için ise Borçlar Kanunu’nun 106. maddesi uyarınca ek süre verilmesi ve ihtar çekilmesi gerekecektir. Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kurul Kararı da bu yöndedir.
[1] Münderecat (mündericat da denilir), Arapça’dan Osmanlıca’ya geçen bir ifade olup, bir kitap, gazete, dergi, mektup vb.’nin içinde bulunan konular veya kapsadığı şeyler anlamına gelmektedir. Eşanlam ifadesi “içindekiler”dir. Pars Tuğlacı; Okyanus Ansiklopedik Sözlük, Cem Yayınevi, İstanbul 1985, Cilt:6, s.2055.
[2] Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet MAÇ-Cüneyt BÜYÜKAYA; “Faturadaki Vade Farkı Kaydına Alıcı Tarafından İtiraz Edilmemiş Olması, Bu Kaydın Kabul Edildiği Anlamına Gelmez”, Vergi Dünyası, Sayı:271, Mart 2004.
[3] Yargıtay Kararları Dergisi, Cilt:30, Sayı:1, (Ocak 2004), s.24.
[4] Türker Susmuş; “Vade Farkının Talep Edilebilme Şartları, Faiz Karşısındaki Durumu ve KDV İlişkisi”; http://www.alomaliye.com/subat_06/turker_susmus_vade_farkinin.htm, (erişim tarihi: 13.01.2007).
[5] Zuhal Kızılot; “Faturada Vade Farkı Kaydının Bulunması ve Bir İçtihat”, Yaklaşım, Sayı:136, ss.205-208.
[6] Fahrettin Önder ve Ömer Tekşen, “Muhasebe Hukuku Açısından Fatura ve Karşılaşılan Sorunlar Çözüm Önerileri”, Mali Çözüm, Sayı:69, (Ekim-Kasım-Aralık 2004), s.130.
[7] Oğuz Kürşat Ünal; Fatura ve İspat Kuvveti, 3.bası, Asil Yayıncılık, Ankara 2003, s.75.
[8] A. Bumin Doğrusöz, “Faturalardaki Vade Farkı Kaydı”, Referans Gazetesi, 07.04.2008.
[9] Hanife Dirikkan, “Tacirler Arası İhbar ve İhtarlar”, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Cilt:4, Sayı:1, Yıl:2002, s.71, (dipnot 110).