Doç. Dr. Özgür BİYAN
Bir süredir gündemde olan KDV Kanununda değişiklik yapılacağına dair çalışmalar nihai şeklini aldı. Maliye Bakanlığı yaptığı çalışmayı tamamladı ve TBMM’ye KDV Kanununda önemli değişiklikler içeren tasarıyı sundu. Nihayet TBMM Genel Kurulunda, “Katma Değer Vergisi Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” kabul edildi ve 7104 sayılı yasa 06.04.2018 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlandı. Yeni düzenlemeler KDV sisteminde gerçekten esaslı ve önemli değişiklikler getiriyor. Bunlardan biri de “hasılat esaslı vergilendirme yöntemi” adındaki yeni vergilendirme usulü. Bu yazıda ana hatlarıyla hasılat esaslı vergilendirmeden bahsetmek istiyorum.
Genel satış vergileri satış değeri üzerinden (ciro vergisi) ya da katma değer üzerinden (katma değer vergisi) alınmaktadır. Eğer genel satış vergisi vergi bir malın üretiminden satışına tüm aşamalarda alınıyorsa “yayılı satış vergileri” (yayılı muamele vergileri) olarak adlandırılırken, üretimin ve tüketim sürecinin sadece tek aşamasından alınıyorsa, o zaman bu vergiler “toplu satış vergileri” (toplu muamele vergileri) olarak adlandırılmaktadır.
Ciro vergisinde belli bir aşamadan diğerine geçen mallar satış değerleri üzerinden vergiye tabi tutulmaktadır. Çok yaygın bir alanda uygulandığı ve her satışta tekrarlandığı için yayılı muamele vergileri düşük vergi oranları ile fazla vergi toplama şansı verir. Ciro vergisinin önemli özelliği satış değerini vergilerken eskiden ödenmiş verginin de yeniden vergisini aldığı için “verginin piramitleşmesine” (verginin vergisinin hesaplanmasına) neden olmasıdır. Katma Değer Vergisinde bu duruma izin verilmez.
7104 sayılı Kanun’un 12. maddesiyle KDV Kanunu’nun yeniden ihdas edilen 38. maddesinde yapılan düzenleme ile ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen sektör ve meslek grupları kapsamında yer alanlar, talep etmeleri halinde vergiye tabi işlemlerin karşılığını teşkil eden (katma değer vergisi dâhil) bedel üzerinden, KDV Kanununun 28 inci maddesi uyarınca belirlenen en yüksek oranı geçmemek üzere, Bakanlar Kurulunca ilgili sektör veya meslek grubu için belirlenen oran uygulanmak suretiyle hesapladıkları katma değer vergisini, indirilecek katma değer vergisi ile ilişkilendirmeksizin beyan ederek öderler. Bu yöntemde mükellefler,
– kazançlarının tespitinde kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla alış vesikalarında gösterilen katma değer vergisi ile hasılat esaslı vergilendirme usulüne göre beyan ederek ödedikleri katma değer vergisini işlemin mahiyetine göre gider veya maliyet,
– yaptıkları teslim ve hizmetler dolayısıyla hesapladıkları katma değer vergisini gelir olarak dikkate alırlar.
KDV dahil mal veya hizmet bedeli toplamı üzerinden, Bakanlar Kurulu tarafından sektör veya meslek grupları itibariyle belirlenecek oran kullanılarak ödenecek KDV hesaplanacak, bu tutardan herhangi bir indirim yapılmayacak ve hesaplanan tutar vergi dairesine ödenecektir.
Aşağıda ikinci sınıf bir tacirin dönem içi alışları ve yüklendiği KDV ile dönem sonu satışları ve hesapladığı KDV rakamları üzerinden hasılat esaslı vergilendirme gösterilmektedir. KDV oranı: % 18 olarak dikkate alınmıştır.
Hasılat Esaslı Vergilendirme Sistemi
Alınan Mal ve Hizmet Bedeli: 20.000 TL
Yüklenilen KDV Bedeli: 3.600 TL (191)
Satılan toplam mal ve hizmet bedeli: 50.000 TL
Hesaplanan KDV: 9.000 TL (391)
KDV Dahil toplam mal bedeli: 59.000 TL
Hasılat Esaslı Vergilendirme Yöntemine Göre Hesaplanan KDV: 10.620 TL (59000x%18)
Ödenecek KDV: 10.620 TL
Gider/Maliyet: 3600+10.620=14.220 TL
Hasılat esaslı vergilendirme yöntemine göre vergilendirilen mükellefler, yüklendikleri KDV (3.600 TL) ile yukarıda belirtilen şekilde hesaplanarak beyan edilen ve ödenen vergiyi (9.000 TL), gelir vergisi uygulamasında gider veya maliyet olarak dikkate alacaklar, yaptıkları teslim ve hizmetler nedeniyle hesapladıkları KDV’yi ise gelir olarak dikkate alacaklardır.
Bu yöntemle vergilenmeyi tercih edenler, iki yıl geçmedikçe bu usulden çıkamayacaklardır. Düzenleme, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe girecektir. Bilanço esasına göre defter tutan gelir vergisi mükelleflerinden, yıllık iş hacimleri ikinci sınıf tüccarlar için belirlenen ilgili haddin 2 katına kadar olanları hasılat esaslı vergilendirme usulü kapsamına almaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Uygulamadan ticari kazancı işletme hesabı esasına göre tespit edilenler ile mesleki kazancı serbest meslek kazanç defterine göre tespit edilenlerden Bakanlar Kurulu tarafından belirlenen sektör ve meslek gruplan kapsamındaki gelir vergisi mükelleflerinin talep etmesi halinde yararlanılacaktır.
Düzenlemenin eleştirilen taraflarından birisi mükelleflerin satışları sırasında tahsil ettikleri KDV üzerinden yeniden KDV hesaplanmasına neden olması ve vergi piramitleşmesi adı verilen vergiden verginin hesaplanması ile sonuçlanmasıdır. Yukarıdaki tablo halindeki örnekten de anlaşılacağı üzere 9.000 TL üzerinden gerçekten de ikinci kez KDV hesaplanmaktadır.
Ayrıca Bakanlar Kuruluna mükelleflerin kapsamını genişletmesi konusunda verilen yetki ile Maliye Bakanlığına verilen geniş kapsamlı yetkiler Anayasa’nın 73. maddesinde yer alan kanunilik ilkesi açısından da eleştiriye açıktır.
KDV sistemi indirim mekanizmasına sahip, nihai tüketicinin vergiyi ödediği bir sistemdir. Aradaki mükellefler (üretici, toptancı, perakendeci vb.) yüklendikleri KDV’yi hesapladıkları KDV’den düşerek vergi yükünden arınır ve ekonomik olarak son tüketiciye kadar vergi yansımış olur. Yeni sistemde tüm bu işlemlerin üstüne KDV dahil bedeller üzerinden yeniden KDV hesaplanması mükellefler üzerinde finansman sorunu yaratabilecek şekilde yükün artmasına neden olacak ve KDV sisteminin temel işleyiş mekanizmasını bozacaktır. Kayıtdışı işlemlerin azalması yerine artması söz konusu olabilir.
Diğer yandan getirilen düzenleme KDV Kanununun 58. maddesindeki “Mükellefin vergiye tabi işlemleri üzerinden hesaplanan Katma Değer Vergisi ile mükellefçe indirilebilecek Katma Değer Vergisi, Gelir ve Kurumlar Vergisi matrahlarının tespitinde gider olarak kabul edilmez” hükmü ile de çelişmektedir. Kaldı ki gelir kabul edilecek olan hasılat esaslı KDV tutarı Tek Düzen Hesap Planının işleyişine de uymayabilir. Üstelik verginin hasılat olarak kabul edilmesi vergi sorumluluğu açısından da sorunludur.
Uygulamanın sonuçları zamanla görülecektir. Kanaatimiz hasılat esaslı vergilendirme yönteminin tercih edilmesi için Bakanlar Kurulunun düşük KDV oranı tespit etmesi gerekecektir. Yoksa mükellefler avantaj yerine dezavantajlı olur.