Dr. Özgür BİYAN
Bu makale AloMaliye.com web sitesinde 13.10.2014 tarihinde yayınlanmıştır.
Anayasamıza göre mükelleflerin ödeme güçlerini en doğru şekilde kavrayarak vergilendirme yapmak “vergi adaleti”nin temelidir. Ödeme gücünün saptanabilmesi için de kamu maliyesi literatüründe olmazsa olmaz bazı araçlar kabul edilmiştir. Bunların başında en az geçim indirimi, artan oranlı vergi tarifesi, ayırma ilkesi gelmektedir. Yine Anayasamıza göre aynı zamanda sosyal devlet olmanın bir gereği olarak bireylerin ve ailelerinin yaşamını (geçimini) asgari düzeyde sürdürebilmesi için zorunlu olan gelirin vergilendirilmemesi gerektiği kabul edilir. Zira vergi toplama konusundaki hiçbir gerekçe, insanların fiziki varlıklarını devam ettirme gerekliliğinin önünde değildir. Dolayısıyla vergilerin herkesin mali gücüne göre alınmasında öncelikle vergi ödeyebilme gücünün doğru tespit edilmesi ile birlikte, bireyin vergi ödeyebilme gücünün hangi gelir düzeyinden başladığının tespit edilmesi de gereklidir. İşte bu düzeye asgari geçim düzeyi ve bunu vergiden istisna tutmak ise asgari geçim indirimi ya da en az geçim indirimi olarak nitelendirilmektedir. Türk Vergi Sisteminde buna hizmet eden bir uygulama yoktur. Diğer deyişle bireylerin geçim standartlarını dikkate alan, kişilerin temel ihtiyaçlarını gözeten belirli bir miktar gelirin vergi dışı bırakıldığı gelir vergisi mükelleflerine yönelik standart bir “en az geçim indirimi” uygulamasına yer verilmemiştir.
GVK 32′de ücretlilere yönelik düzenlenen “Asgari Geçim İndirimi” uygulaması ise yukarıda bahsettiğimiz standart en az geçim indirimi olarak nitelendirilmemektedir. Söz konusu uygulama sadece ücretlilerin gelirlerine uygulanmak üzere hesaplanan vergiden bir miktar indirim yoluyla ücretliye menfaat sağlamaya olanak veren bir düzenlemedir. Bu hali ile GVK 32’de yer alan “asgari geçim indirimi” ödeme gücüne doğru ulaşılmasında önemli araçlardan bir diğeri olan “ayırma ilkesi”ne hizmet eden bir unsur niteliğinde kullanılmıştır. Ayırma ilkesine göre ise emek gelirleri sermaye gelirlerine oranla daha az vergilendirilmelidir. Dolayısıyla asgari geçim indirimi uygulaması (GVK 32) esas olarak buna hizmet etmek için getirilmiş bir düzenlemedir ve “özel indirim” niteliği arz etmektedir. Böylece yaklaşık 80 TL ile 136 TL arasında vergi indirimi sağlanarak emek gelirlerine katkı (!) sağlanmaktadır.
Asgari geçim indiriminin niteliğini tartışmak ayrı bir çalışma konusu olmakla birlikte bu yazımızda asgari geçim indiriminin uygulamadaki işlerliği ve hedefine ulaşıp ulaşmadığı, uygulamada sıkça yaşanan, tarafımıza yansıyan örnek sıkıntılar üzerinden ve kişisel gözlemler ışığında irdelenmeye çalışılacaktır.
1. Bilindiği üzere ücretler uygulamada çoğunlukla “net” miktarlar üzerinden akdedilmektedir ve çalışanlar brüt ücretlerinden bihaberdir. Hal böyle olunca bazı işverenler de asgari geçim indirimi uygulamasını hesapladıklarında ücretlilere verilmesi gereken bedelleri, ücretlilere yansıtmamakta, kendi uhdelerinde tutabilmektedir. Oysa bu hakkın ücretlilere yansıtılmaması hem vergi hukuku hem iş hukuku açısından problemlere neden olabilmektedir.
Asgari geçim indiriminin ödenmemesi iş hukuku açısından işçiye iş sözleşmesini “haklı neden”e dayandırarak feshetme olanağı vermektedir[1]. Diğer yandan 265 Seri No’lu Gelir Vergisi Genel Tebliği’nde “Muhtasar beyanname üzerinde asgari geçim indirimi tutarının mahsup edilebilmesi için, söz konusu tutarın mutlak suretle ücretlilere ödenmiş olması gerekmektedir. Ücretlilere ödenmeyen tutarların mahsup edilmesi halinde bu tutar işverenlerce muhtasar beyanname üzerinden eksik beyan edilmiş ve ödenmemiş gelir vergisi tevkifatı olarak addolunacaktır” ifadesine yer verilmiştir. Demek ki bu durum tespit edildiğinde vergi hukuku açısından da cezalı tarhiyat yapılması muhtemeldir[2]. Dolayısıyla vergi indirimi niteliğindeki bu ödemenin ücretliye ödenmesi esastır.
Diğer yandan ücret bordrolarında hesaplanan ve ödenmiş gibi gösterilen ancak uygulamada ücretliye ödenmeyen işveren uhdesinde kalan asgari geçim indirimi tutarları astarı yüzünden pahalıya gelecek kadar mühimdir. Zira “gerçek bir muamele veya duruma dayanmakla birlikte bu muamele veya durumu mahiyet veya miktar itibariyle gerçeğe aykırı şekilde yansıtan belge muhteviyatı itibariyle yanıltıcı belge” (VUK 359) olarak tanımlanıyorsa, düzenlenen ücret bordrosu yanıltıcı belge niteliği kazanmaktadır. İşverenler hürriyeti bağlayıcı sonuçlarla müeyyidelendirilebilecek söz konusu işlemin olası sonuçları hakkında yeterince bilinçli değildir.
2. Çalışanlar açısından olduğu kadar işverenler açısından bir başka sorun da çalışanlarının yeterince bilinçli olmamasıdır. Çalışanlar bir işe başladıklarında ne gibi bilgiler vermeleri gerektiğini çoğu kez işyerlerinin yönlendirmesiyle yapmakta ve medeni durumları, çocuk sahibi olup olmadıkları, boşanmaları vb. durumlarda işyerlerine titiz bir şekilde bilgi vermemektedirler. Hal böyle olunca işveren konumundaki kişiler eksik hesaplamalar yapabilmektedirler. Aşağıdaki örnekte olduğu gibi…
Evli eşi çalışmayan ücretli, ..71,69.-tl agiden yararlanması gerekirken bu ücretlinin medeni ve aile durumu evli, eşi çalışmayan ve 1 çocuklu girilerek, 80,65.-tl agi hesaplanarak bu kadar agi ind.den yararlanmış, bir kaç ay böyle devam etmiş, 1 çocuk kadar (çocuğu olmadığı halde agiden yararlanmış kısaca) aradaki fark ne olacak, 80,85-71,69 kadar, ücretlinin gelir vergisinden mahsup edilen tutar artmış, ve ücretliye daha çok net ücret ödenmiş, bu da tabi muhtasar da gösteriliyor bildiğim kadarıyla, sonuçta işveren ne yapmalı, bir kaç ay sonra düzeltmişler ,ancak, hatalıı verilen bu birkaç ay için, işveren ne yapmalı sgk ya düzeltme vs. mi, net ücret fazla, ödenen gelir vergisi az. (O.N.Ö., 24 Temmuz 2013).
Kanaatimiz o dur ki iş sözleşmelerinin düzenlenmesi sırasında, diğer deyişle işe başlangıç aşamasında zorunlu evraklar çalışanlardan nasıl isteniyorsa, asgari geçim indirimi ile ilgili temel bilgilerin de kendilerine yazılı olarak verilmesi ve “aile bildirim formları”nın buna göre doldurulması talep edilebilir. Gerçi ne derece etkili olacağı tartışılırsa da en azından aşağıdaki örneklerde olduğu gibi sıkıntılı durumlar azaltılabilir.
Ben şu anda düğme aksesuar mağazasında satış elemanı olarak çalışmaktayım. Sigortalıyım ve maaşım 1071 TL olarak görünüyor. Agi parası diye bir şey varmış. Bunu almıyorum. Herhangi bir bilgi verilmedi bana ve patronum tazminat ödememek için agi parası da vermiyor. Hiç bu konu hakkında herhangi bir şey demedi. Bazıları asgari ücretine yansıtılıyordur diyor. Bunu anlamak için ne yapmalıyım? Nasıl öğrenirim ve patronum şimdiye kadar vermediği agi ücretini vermek zorunda mı? (B.Y. 09.07.14).
2012 yılında bir çocuk sahibi oldum ve 3 gün doğum iznine ayrıldım ve benden doğum belgesini istendi. Doğan çocuğu benim üzerimden bu zamana kadar sigorta işlemlerini halletim. Son bordromda asgari geçim indiriminin halen çocuk parası olmadığını gördüm ve bu zamana kadar hiç dikkat etmemiştim. Şirkete bunu benim bildirmem mi gerekiyor yoksa onlar doğum belgesiyle beraber bana asgari geçim indirim belgesini yollaması gerekmiyor muydu? İnsan kaynakları bu belgeyi doldurup göndermem halinde bu aydan geçerli olmak üzere alabileceğimi ve geçmiş aylar için şirketin ödeme yapmayacağını söylediler. Bu konuda nasıl bir yol izlememiz gerekmektedir. (F.Ö. 17.06.2014).
Özel şirkette ssk lı olarak çalışmaktayım. Çalıştığım proje konut üzerine olduğu denilip agi ödenmiyordu ancak bu ay itibariyle şirket isminde değişikliğe gidilerek tüm haklarımız devredilerek artık agi alacaksınız denildi. Agi şimdi alıyoruz ama maaşın üzerine eklemediler içinde gösterdiler ve önceki aldığım maaşla agi arasında hiç bir fark yok. Ne yapmalıyım? (R.T. 09.05.2014).
Annem özel bir doktorun yanında çalışmakta ve çalıştığı tek işçi konumundadır. Annem emekli ve sigortalı olarak yeni başladı? Agi’den yararlana biliyor mu? (Y.E. 21.03.2014).
Asgari geçim indiriminden yararlanmak için kaç günün bitmesi gerekiyor? (S.K. 10.03.2014).
Benim 1 çocuğum var onun için AGİ alıyorum. Ama çocuğum sigortalı olarak işe başladı. AGİ almaya devam eder miyim? (E.Ş. 07.03.2014).
Çalıştığım firma (1 yıl oldu başlayalı) AGİ ödemesini “çalışan eş+1 çocuk” olarak yapmış. Ancak benim eşim çalışmıyor ve daha fazla almam gerekiyordu. Geriye dönük olarak bu farkı talep edebilir miyim? Sonuçta eşimin çalışmadığı her türlü ispat edilebilir. (E.H. 29.11.2013).
….Üniversitesi Teknoloji Araştırma Geliştirme Parkında faaliyet göstermekte olan bir firmada çalışıyorum ve asgari geçim indirimi ödemesi tarafımıza yapılmıyor. Ar-Ge personeli olduğumuz için bu ücreti hak etmediğimiz söyleniyor. Böyle bir durum gerçekten var mı? (U.D. 28.07.2013).
Ben işyerimden 950 TL maaş alıyorum ancak asgari ücret olarak gösteriliyorum. Biz çocuk parası da almıyoruz. Bunlar maaşa mı yansıyor yoksa elden mi almamız lazım. (T.D. 28.03.2013).
Aidatlı bir sitede çalışan elemanlara agi veriliyor mu mesela özel güvenliklere… (M.S.K. 22.02.2013).
Lise son sınıf okuyorum ve stajyer olarak bir firmada çalışıyorum. Ssk mı devlet ödüyor. Agi’den faydalanabilir miyim? (Ş.Ö. 24.01.2013).
Bu örnekler tarafımıza yansıyan durumlardan bazıları… Fark edileceği üzere asgari geçim indiriminden esasen faydalanması gereken mükellef grubu sahip olduğu indirim hakkında yeterince bilgi sahibi değildir. Yardım alacağı ya da bilgi sahibi olacağı kimse de çoğunlukla etrafında olmadığı gibi kulaktan dolma bilgilerle yönlenmektedir. Çalışanlar açısından en önemli sıkıntılardan biri budur.
Bu konudaki bir başka somut önerim ise GİB tarafından asgari geçim indirimini sade bir dille anlatan rehberler ve broşürler hazırlanmasıdır. Hem internet ortamında hem de basılı olarak işyerlerine ulaştırılabilir ve böylece çalışanlara ulaştırılarak bilinçli olmaları sağlanabilir. GİB web sitesinde asgari geçim indirimi ile ilgili bilgiler bulunsa da[3] yeterli olmadığı fark edilmektedir.
Yeri gelmişken ifade etmek istediğimiz bir başka husus da GİB web sitesinin mükelleflere yönelik kategorize edilerek tasarlanması gerektiğidir. Eğer mükellef gruplarına göre kategoriler yapılır ve alt sayfalar oluşturulursa daha verimli bir web sitesi oluşturulabilir kanaatindeyim. Örneğin “ücretliler” ana kategorisi ana sayfada gösterilerek ücretli konumundakilerin bilmesi gerekenler daha derli toplu ve odaklanılmış şekilde tasarlanması her yönden bilinç düzeyini artırabilir. Bu konuda pek çok ülke örnekleri çoktur.
3. Akademik açıdan bakıldığında asgari geçim indiriminin daha pek çok sorunu olduğu bilinmektedir. Kendi içinde dahi (sadece ücretliler arasında) asgari geçim indiriminin çeşitli sebeplerden kaynaklanan hukuka aykırı uygulamaları söz konusudur. Bu detaylara girmeden belirtilmesi gereken en önemli gördüğümüz konu standart bir en az geçim indirimi uygulamasının tüm gelir vergisi mükellefleri için artık Türk Vergi Sistemine dâhil edilmesi gerektiğidir. Modern ve gelişmiş ülke sistemlerinde çoktan yerini alan ve uygulanan en az geçim indiriminin vergi kanunlarının yeniden yazılması düşünüldüğü içinde bulunduğumuz dönemlerde vergi hukukumuza dâhil edilmesi, sosyal devlet, hukuk devleti, ölçülülük ilkesi vb. pek çok anayasal vergileme ilkeleri açısından da elzemdir.
Öte yandan asgari geçim indirimi mevcut sistemde vergiden indirim yöntemi (decote, dekot) ile uygulanmaktadır. Vergiden indirim yöntemi yerine matrahtan indirim yöntemine geçilmesi uygulamanın daha basit olmasına katkı sağlayacağı gibi sorunların da önüne geçilmesinde büyük rol oynayacaktır.
[1] Daha fazla bilgi için Cumhur Sinan Özdemir, “Asgari Geçim İndiriminin “Ödenmemesi” Sorunu”, 20.07.2010, http://www.alomaliye.com/2010/cumhur_sinan_asgari_gecim_indiriminin.htm. Cumhur Sinan Özdemir, “Asgari Geçim İndirimi Ödenmeyen İşçi Ne Yapmalı?”,31.03.2008, http://www.alomaliye.com/2008/cumhur_sinan_agi_odenmeyen.htm.
[2] Bumin Doğrusöz, “Asgari Geçim İndiriminin Sorunları”, Referans Gazetesi, 27.12.2007.
[3] http://www.gib.gov.tr/index.php?id=74