Gelir İdaresi 2010 Yılı Faaliyet Raporundan Bazı Çıkarımlar

Yrd. Doç. Dr. Özgür Biyan

Yrd. Doç. Dr. Özgür Biyan

Balıkesir Üniverstesi, Bandırma İİBF, Maliye Bölümü

Bu makale Yaklaşım Dergisi’nin 222. Sayısında (Haziran 2011) yayınlanmıştır.


I. GİRİŞ

Vergi tahsilâtı konusunda en yetkili kurum olan Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB), geçtiğimiz 2010 yılı dönemine ilişkin faaliyetlerinin sonuçlarını açıklayan geleneksel raporunu kamuoyu paylaşmış ve internet sitesinde yayınlamış bulunmaktadır.

Bu rapor GİB’nın faaliyetlerini izlemek açısından önem arz etmekle beraber, özellikle vergi sistemimizin işleyişi, vergi bilincinin oluşumu, mükellef yapıları vb. konularda da değerlendirme yapmaya olanak sunan veriler taşımaktadır. Dolayısıyla bu açıdan da rapor ayrı bir önem arz etmektedir.

Rapor’un başlangıcında yer alan yetkili kişilerin ortak ifadelerinden anlaşılmaktadır ki GİB’nın temel hedefleri arasında vergiye gönüllü uyum, basit ve anlaşılır mevzuat, mükellef haklarına saygılı bir hukuki düzen temel alınmaya devam edilmektedir.

Bunun yanına ülke ekonomimizin yıllardır aşmaya çalıştığı (!) kayıt dışı ekonomi ile mücadelede etkinlik arayışına da devam edildiği, hızlı tahsilâta yönelik uygulamaların hayata geçirildiği de ifade edilen diğer önemli hususlar arasındadır.

Bu kısa çalışmamızda 2010 yılına ilişkin olarak yayınlanan “GİB 2010 Yılı Faaliyet Raporu”ndaki bazı veriler değerlendirilmeye çalışılacaktır.

II. TAHSİLÂTIN HIZLANDIRILMASINA YÖNELİK ÇALIŞMALAR

Raporun geneli itibarindeki ifadelerden anlaşıldığı kadarı ile GİB, vergi tahsilâtını artırmak ve bunun akabinde hızlandırmak için var gücüyle çalışmaktadır. Takdire şayan olan bu çalışmalar (e-haciz projesi (hukuki eksikliklerine rağmen), kredi kartı ile tahsilât vb.) karşısında madalyonun öteki tarafının da ihmal edilmemesi, en az tahsilât kadar üzerinde durulması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. O da vergi sisteminin halen yeterince anlaşılabilir hale getirilememesi, eşitlik ilkesinin etkin bir şekilde uygulanamaması, vergi yükündeki adaletsizlikleri giderek çözümlerin üretilmemesi ve dolayısıyla uygulamaya konulamamasıdır.

Vergi sistemimizde diğer deyişle vergi hukukumuzda halen “olması gereken” uygulamalar hayata geçirilemediğinden, adaletli bir vergilendirme yapılamamaktadır. Maliye kitaplarında defalarca dile getirilen, hemen her platformda ifade edilen “çok kazanandan çok az kazanandan az” adaletinin uygulandığını söylemek mümkün değildir. Üstelik bu adaletsizlik uygulamada kendini daha da sert hissettirmektedir. Dolayısıyla tahsilâtın hızlandırılmasına yönelik artırma ve etkinleştirme çabaları yerinde ve faydalı olmakla beraber, adil olmayan bir sistemde etkin bir tahsilâttan bahsetmek de ne derece anlamlıdır, tartışılabilir.

III. BANKALARDAN TAHSİLÂT ARTMIŞTIR

Tahsilât konusunda bankalarla yapılan işbirliği çalışmalarının verimli ve yerinde olduğu sonuçlardan açıkça görülmektedir. Aşağıda söz konusu Rapordan alınan tablodan da anlaşılacağı üzere 2007 yılında her 100 TL’nin 40 TL’si bankalardan tahsil edilirken, 2010 yılında her 100 TL’nin 70 TL’si bankalardan tahsil edilmiştir. Bu da mükellef profilindeki değişikliğin önemli bir göstergesidir. Artık anlaşılıyor ki mükellef bilgisayarla ve elektronik ortamla daha yakın bir ilişki içinde olduğuna dair bir profil çizmekte, vergi dairesine gitmektense bankadan ödemeyi tercih etmektedir. Bu oranın önümüzdeki yıllarda daha da artacağını söylemek çok zor değildir.

Diğer yandan bu sayede sadece mükellef nezdinde emek ve zaman tasarrufu olmamakta, idare kısmında da ciddi emek ve zaman tasarrufundan bahsetmek de mümkündür. Ancak mükellefin bankada şubesinden ödeme yaptığında yine belirli bir zaman ve emek harcadığı düşünülürse bu sonucun esas itibariyle Gelir İdaresine ciddi bir avantajı olduğu ifade edilebilir.

(BİN TL.) 2007 2008 2009 2010
Tahsilatın Yapıldığı Yer Tahsilat % Tahsilat % Tahsilat % Tahsilat %
Vergi Dairesi 86.772.486 60 58.010.440 37 54.233.274 32 58.355.891 30
Banka 58.560.384 40 98.205.545 68 116.267.285 68 136.629.296 70
TOPLAM 145.332.870 100 156.215.985 100 170.500.559 100 194.985.087 100

IV. MALİYE İDARESİNİN KADROSU

Uzun bir süredir pek çok tartışma ve basılı çalışmalarda gerek Maliye Bakanlığı gerek GİB nezdinde kadroların boş olması ve doldurulması gerekip gerekmediği tartışıla gelen bir durumdur. Özellikle etkin bir denetim açısından, inceleme elemanlarına ayrılan boş kadroların doldurulması gerektiği pek çok akademisyen ve uzman tarafından ifade edilmektedir ki bu hususa da hak vermek gerekir. Ortak görüş birliğine rağmen neden bu kadroların kullanılmadığı anlaşılamamaktadır.

Raporda da ifade edildiği üzere GİB’nın “Fiili Kadro Durumu”na bakıldığında, 2010 yılında 1.088’i (%3) merkezde, 40.154’ü (%97) ise taşra kadrolarında olmak üzere toplam 41.242 adet dolu kadro bulunmaktadır. Ancak bu rakam karşısında toplam kadronun %45 ini oluşturan 33.949’u ise boş durumdadır.

Gelir İdaresi Başkanlığı Merkez ve Taşra Dolu/Boş Kadro Durumu
Dolu Boş TOPLAM
Merkez 1.088 2.166 3.254
Taşra 40.154 31.783 71.937
Toplam 41.242 33.949 75.191

GİB’nın bir kısmının ve özellikle büyükşehirlerdeki vergi başkanlıklarının otomasyona geçtiği ve halen de bu sürecin devam ettiği düşünüldüğünde boş kalan kadroların doldurulması gerektiği hususu bir kez daha tartışılabilir. Zira vergilendirme işlemlerinin giderek otomasyona alınması işgücü gereksinimini zaman içinde azaltacaktır kanaatindeyiz.

Vergi denetimi hususunda ise, ne kadar çok eleman o kadar etkin, hızlı ve geniş denetim mantığının haklı tarafları olsa ve kısa vadede çözüm gibi görünse de aşağıda uzlaşma sonuçlarından da görüleceği üzere sisteminizde büyük eksikler varsa denetim elemanlarınızın fazla olması da sorunun çözümünde bir yere kadar etkili olacaktır.

V. UZLAŞMA SONUÇLARI

 

Uzlaşma müessesesi, tüm kritik noktalarına ve ağır ancak haklı eleştirilere rağmen vergi hukukumuzdaki yerini korumaya devam etmektedir. İdare ile mükellef arasında yargı aşamasına gitmeden idari noktada çözüm yolu olan ve tahsilât açısından avantaj yaratan uzlaşma, vergi adaletinin sağlanması konu olunca önemini kaybetmekte, hatta eşitlik ilkesine aykırı bir uygulama olarak karşımıza çıkmaktadır.

GİB’nın 2010 yılı Faaliyet Raporunda yer alan Aşağıdaki tablodan da anlaşılacağı üzere uzlaşma sonucunda sadece vergi cezalarından vazgeçilmekle kalınmamakta bir adım daha ileri gidilerek vergi asılları dahi silinebilmektedir. Bu durum mükellefler arasında ciddi bir eşitsizlik yaratmaktadır. Hukuksal eylemlerin temeli eşitlik ilkesine dayanıyorsa uzlaşma müessesesinin anayasaya aykırı bir uygulama olduğu gün gibi ortadadır. İdarenin yetkisi tartışılmaz derecede çok fazladır.

Nitekim rakamlara bakıldığında 1.417.067.338 TL vergi aslı uzlaşmaya konu edilmiş, ancak dikkat edilirse uzlaşma sonucu 160.276.030 TL vergi aslına bağlanmıştır. Diğer deyişle idare aradaki farkı (1.256.791.308 TL) almakta vazgeçmiştir. Aynı vergi asıllarına bağlı cezaların ise sadece % 9,83’i tahsil edilmiş ve silinmiştir.

 

Merkezi Uzlaşma Komisyonu ve Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu Sonuçları
Birimi Başvurulan Dosya Sayısı Uzlaşılan Dosya Sayısı Uzlaşmaya Konu Olan Vergi (TL) Uzlaşma Sonucu Vergi (TL) Uzlaşmaya Konu Olan Ceza (TL) Uzlaşma Sonucu Ceza (TL)
Merkezi Uzlaşma Komisyonu 32 26 1.221.246.629 129.130.956 893.738.592 0
Koordinasyon Uzlaşma Komisyonu 81 61 195.820.709 31.145.074 261.702.179 1.135.436
Toplam 113 87 1.417.067.338 160.276.030 1.155.440.771 1.135.436

 

Bu tablo karşısında vatandaş sistemin adaletine, güvenilirliğine ne derece inanabilir? Üstelik vergisini düzenli ödeyen, dişinden tırnağından artırarak, cezalarla karşılaşmamak için yükümlülüklerini zamanında yerine getiren mükellefler açısından daha da vahim bir sonuçtur. Demek ki uzlaşma müessesesinin yeniden gözden geçirilmesi ve hatta masaya yatırılarak kaldırılması düşünülmelidir.

VI. SONUÇ

GİB’nın Faaliyet Raporunda daha pek çok hususun eleştirilmesi ve değerlendirilmesi mümkündür. Söz konusu Kurum’un da ciddi anlamda yol katettiği ve çalışmalarına hızla devam ettiği de görülmektedir. Ancak Türk vergi sisteminin temel sorunları, gelir ve kurumlar vergisindeki eksiklikler halen ortada çözülmeyi beklemektedir. Sistemde otokontrol mekanizmalarının eksikliği, vergi güvenlik önlemlerinin yeterince kullanılamaması, mükellefler arasındaki adaletin sağlanamaması, tabana yayılmış bir vergi sisteminin oluşturulamaması da ana konular arasında varlığını korumaktadır. Dolayısıyla Vergi Usul Kanunu, Gelir Vergisi Kanunlarının hızlı ve uzlaşmacı bir biçimde yeniden yazılması gerekir, düşüncesindeyiz. Aksi halde vergiye gönüllü uyum, basit ve anlaşılır mevzuat, mükellef haklarına saygılı bir hukuki düzenin yakalanması mümkün olamayacaktır.


İlginizi Çekebilir...

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.