Dr. Özgür Biyan
Bu çalışma 20.11.2009 tarihinde AloMaliye Web sitesinde yayınlanmıştır.
Uygulamada karşılaşılan çeşitli hukuki durumların vergisel açıdan nasıl değerlendirilmesi gerektiği hususunda tarafımıza yöneltilen sorulardan birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum. Yararlı olması dileğimle…
SORU-1: Bir mükellefimiz öteden beri basit usul servis taşımacılığı yapıyor? İkinci bir taşıtı aldığı için Gelir vergisi mükellefiyetine geçti. İlk taşıtını aktife kayıt ederken KDV’ni indirim konusu yapabilir miyiz? Bu basit usul mükellefiyetinde sahip olunan taşıt, gelir vergisi mükellefiyetine geçtikten sonra 2-3 ay içinde satacağından aktife kayıt esnasında KDV’ni indirim konusu yapabilir miyiz?
CEVAP-1: Bildiğiniz üzere Gelir Vergisi Kanunu’na göre basit usulde vergilendirilen mükellefler tarafından yapılan mal teslimi ve hizmet ifaları KDV Kanunu’nun 17/4-a maddesi gereğince KDV’den istisna bulunmaktadır. Söz konusu istisna hükmü kısmi istisna olduğundan istisna kapsamındaki işlemler nedeniyle yüklenilen KDV’lerin, Kanun’un 30/a maddesine göre indirimi mümkün bulunmamaktadır. (Bkz. 88 Seri No.lu KDV Genel Tebliği).
Yine KDV Kanunu’nun 29/1-c maddesinde, götürü veya telafi edici usulde vergiye tabi mükelleflerden gerçek usulde vergilendirmeye geçenlerin çıkarılan envantere göre hesap dönemi başındaki mallara ait fatura veya benzeri belgelerde gösterilen KDV’ni indirebilecekleri hükme bağlanmıştır. Ancak, götürü ve telafi edici usulde vergilendirme rejimleri yürürlükten kaldırılmıştır.
Kanun’un 29/1-c maddesinde “götürü ve telafi edici usul” ibaresi yer aldığı halde, götürü usul yerine ihdas edilen “basit usul” ibaresi bulunmamaktadır. Bunun nedeni ise, hatırlayacağınız üzere basit usulde vergilendirilen mükelleflere de başlangıçta KDV indirim hakkı verilmiş olmasıdır. Çünkü basit usulde vergilendirilen mükelleflerin o dönemde KDV indirim hakları bulunduğundan, bu mükelleflerin gerçek usule geçmeleri halinde KDV indirimi ile ilgili bir problem yaşamaları mümkün bulunmamaktaydı. Ancak daha sonra, KDV Kanunu’nun 17/4-a maddesinde 4842 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, 01.07.2003 tarihinden itibaren basit usulde vergilendirilen mükelleflerin teslim ve hizmetleri KDV’den istisna edilmiş, bunun bir sonucu olarak da bu mükelleflerin KDV indirim hakları ortadan kaldırılmıştır.
Bu noktada Kanun değişikliği yapılırken yukarıda ifade etmeye çalıştığımız 29/1-c maddesi metninden “götürü ve telafi edici usul” ibaresi çıkarılıp yerine “basit usul” ibaresinin eklenmesi gerekirken bu yapılmamıştır ve şu an yoruma açık bir şekilde kalmıştır.
Netice itibariyle kanaatimizce Kanun’un şu anki hükümleri çerçevesinde, basit usulden gerçek usule geçenlerin envanterinde ve stoklarında yer alan mallara ait KDV’nin indirimi ile ilgili olarak da herhangi bir sorun olmaması gerekir. Çünkü KDV’nin temel prensibi, faaliyetlere ilişkin yüklenilen KDV’nin, Kanun’da aksine bir hüküm bulunmadıkça, indirim konusu yapılmasıdır. İndirimin mantığını ise mal ve hizmetlerin satılacağı ve bir katma değer yaratılacağı hususu oluşturmaktadır. Basit usulden gerçek usule geçilmesi halinde, stoklarda yer alan mallar artık KDV’li olarak satılacak ve bir katma değer yaratılacaktır. Dolayısıyla bu malların alımı sırasında yüklenilen KDV’de indirilebilmelidir. (konu ile ilgili bir özelge de vardır.16.10.2006 tarih 2165/80396 sayılı Özelge).
Kişisel görüşümüz ve aynı yöndeki vergi idaresi görüşüne göre, basit usulden gerçek usule geçen mükelleflerin envanterinde ve stoklarında yer alan mallara ait KDV’yi indirim konusu yapmaları gerekir. Bunun için, basit usulden gerçek usule geçiş tarihi itibariyle envanterde ve stoklarda bulunan malların ilgili vergi dairesine bildirilmesi gerekmektedir.
215 Seri No.lu GVK Genel Tebliği ekinde yer alan “Götürü Usulden Basit Usule Geçen Mükellefler İçin Stok Bildirimi Ek: 4” formunu, bu beyana yönelik değişiklikler yapılarak kullanmak mümkündür.
SORU-2: Şahsım üzerine hayat sigortası yaptırdım, vefatım halinde eşimi lehtar gösterdiğimden eşime sigorta tarafından 60.000 TL ödenecek şekilde sözleşme yapıldı. Sigorta tarafından eşime ödenecek 60.000 TL’ dan veraset ve intikal vergisi veya başka bir vergi kesintisi oluyor mu? Kesinti oluyorsa ne kadar kesinti olacaktır?
CEVAP-2: Maliye İdaresi Veraset ve İntikal Vergisi 3 Nolu Sirküler aracılığı ile sizin durumunuzla ilgili olarak şu açıklamaları yapmış ve uygulamaya yön vermiştir.
Hayat sigorta poliçesine istinaden sigortalının eceli ile vefat etmesi sonucu mirasçılarına (yani eşinize) sigorta şirketince yapılan vefat tazminatı ödemelerinin, terekeye dâhil edilerek veraset ve intikal vergisine tabi tutulması gerekir.
Ferdi kaza kapsamında bulunan sigortalının kaza sonucu ölümü halinde, sigorta şirketince ödenen tazminat, sigortalının yokluğu nedeniyle yakınlarının uğrayacakları maddi zarar ve manevi ızdırabın sigorta sözleşmesine dayanılarak kısmen olsun tazmini ve telafisi amacını taşıdığından ödenecek sigorta tazminatının yukarıda belirtilen Veraset ve İntikal Vergisi Kanununun 2. maddesinin parantez içi hükmüne istinaden vergilendirilmemesi gerekir.
SORU-3: 3 katlı binamdan işyeri kirası olarak 3 farklı şahıstan kira alıyorum. 2’si düzenli olarak bankaya yatırıyor bu kiraların toplamı yıllık 16,700 TL’dir. Fakat bir tanesinin aylık 380 TL’den 01.04.2009’dan itibaren sözleşmesi olduğu halde sadece bir ay bankaya yatırmış ve dükkanı boşaltıp gitmiştir. Tahsil edemediğim kira geliri için beyanname vermem gerekir mi? 2009 yılı için istisna rakamı işyerleri için ne kadardır?
CEVAP-3: Şurası kesin ki işyeri olarak kiraya verdiğiniz tüm mülklerinizin ödemeleri bankadan olmak zorundadır. Bu kurala uymayı unutmayın. Özel usulsüzlük adı verilen para cezası ile muhatap olabilirsiniz.
Size ödenmeyen kira gelirlerini beyan etmenize gerek yoktur, çünkü kira gelirlerinde esas olan “tahsil”dir. Kiracınız dükkânı boşalttığına göre zaten bu konu açıktır. Diğer bir ifadeyle tahsil etmediğiniz kirayı beyan etmeniz söz konusu değildir. Tahsilât varsa gelir elde edilmiş demektir.
İstisna konusuna gelince, tüm mülklerinizden elde ettiğiniz kira gelirlerinizin brüt tutarınızın tamamını toplayın. 2009 yılı için 22.000 TL’yi geçerse beyanname vereceksiniz demektir. Geçmezse beyanname vermenize gerek yoktur. Beyanname verirseniz işyeri sahiplerinin sizin adına yatırdığı stopajları hesapladığınız verginizden düşmeyi unutmayın. Kalan miktar sizin ödemeniz gereken verginiz olacaktır. Eğer sonuç negatif çıkarsa bu durumda fazla ödediğiniz vergiyi iade dahi alabilirsiniz.
SORU-4: Geçici ilmühaber çıkartılmasında “ara dönem” den anlaşılması gereken süre ve zaman olarak nedir bu konuda bizi aydınlatabilir misiniz?
CEVAP-4: “İster hamiline ister nama yazılı olsun, hisse senedinin yerini tutmak üzere bir ara devre için çıkarılan “Geçici İlmühaberler” hisse senedinin yerini tuttuğu için pay sahipliği haklarını da içermektedir”.
Yukarıdaki cümlede geçen ara dönemden bahsediyorsanız, genel bir tabir amaçlı kullanılmış bir ifade olup, hisse senedi çıkarılana kadar olan dönem kastedilmektedir. Diğer deyişe aslında olması gereken pay sahiplerinin hisse senedine sahip olmasıdır. Ancak hisse senedi çıkarmadan evvel daha pratik ve hızlı bir yol olan ilmühaber çıkartmak mümkündür. İlmühaber ise hisse senedi çıkarılana kadar geçerli olur ki işte bu süre “ara dönem” olarak ifade edilmiştir.
SORU-5: 3 katlı 80m2 oturum alanı olan bir işyeri kiraladım. Ancak bu işyerinin giriş katını işyeri olarak kullanmak diğer 2 katı 1+1 ve 1 odalı konut tipine çevirmek istiyorum. Böyle bir plan uygulandığında;
1 adet 1+1 daire
4 adet 1 odalı yer
1 adet 1 odalı depo çıkmaktadır.
1+1 daireyi 400 TL
1 odalı yeri 250 TL kiraya verirsem nasıl bir beyanname doldurmam gerekir.
250X4=1000+400=1400 TL aylık gelir elde edeceğim bu gelirden elektirik su temizlik ve diger bakım ve arıza giderleri düşülecek diye biliyorum.
1+1 daire konut
4 oda (pansiyon odası gibi düşünün, fakat bu odaları depo ve konaklama olarak kullanmak için kiralamak istiyorlar.)
Vergilendirmenin doğru olması açından nasıl değerlendirilmelidir?
CEVAP-5: Anlaşıldığı kadarı ile pansiyon haline getirdiğiniz 4 odayı ve konutu ama sezonluk ama günü birlik ama haftalık kiraya vererek gelir elde edeceksiniz. Konut olarak kiraya verdiğiniz yerden elde ettiğiniz gelir gayrimenkul sermaye iradı yani kira geliri olarak vergilendirilecek ancak 4 odadan ibaret yerden elde ettiğiniz gelir devamlılık arz edeceğinden ve kar amacı güttüğünden ticari kazanç olarak dikkate alınacaktır. Diğer deyişle her ne kadar kiralama adı altında odaları kiralasanız da kazanç amacı güden ve devamlılık arz edecek bu durum için mükellefiyet tesis ettirmeli ve işletme defteri tutarak başlangıç yapmanız gerekebilir.
Ancak 4 odayı (her bir odayı bağımsız düşünün) ama depo olarak ama konaklama olarak yıllık kiraya verirseniz (diğer deyişle tek bir kişi ile devamlılık arz edecek şekilde) kiralarsanız bu durumda bu odalardan elde edeceğiniz gelir de kira geliri olarak da değerlenebilir.
Tüm bunlar vereceğiniz beyannamenin şeklini de değiştirecektir. Sadece gayrimenkul sermaye iradı elde ederseniz ki 1.400 TL gelir elde edeceğinizi yazmıştınız, o zaman 1400 x 12 = 16.800 TL yıllık kira geliri beyan etmeniz gerekecektir. Bu gelirden de ya götürü usulü seçer %25 oranında bir indirim yaparsınız (genel giderleriniz için), ya da gerçek gider yöntemini seçerek her bir harcamanızı belgeleyerek konutlara ilişkin tüm masraflarınızı düşebilirsiniz (bahsettiğiniz giderler de dahil).
Kanaatimizce bu konuda bir danışman (Serbest Muhasebeci Mali Müşavir) ile görüşünüz. Durumunuzu ayrıntılı anlatınız. Veyahut bulunduğunuz yerdeki vergi dairesine gidiniz ve durumunuzu anlatarak bilgi alınız. Aksi durumda günün birinde inceleme yapılırda hani sen kira geliri elde ediyordun, ama ticari kazançmış bu deyip cezalı vergiler kesilmesin, başınız ağrımasın.
SORU-6: Özel bir işyerinde ücretli olarak çalışıyorum. İşveren aylık ücret bordrosundaki asgari geçim indirimi (AGİ) vermiyor ya da eksik veriyor ise bu durumda ne yapmalıyız? Bu ücreti işveren yerine SGK’dan ya da başka bir yerden alamaz mıyız? Birde ücret bordrosundaki imzamız asgari geçim indirimini aldığımız anlamına mı geliyor?
CEVAP-6: Uygulamada zaman zaman karşılaşılan bu durumlarda muhtemelen bordronuzda AGİ size ödeniyor görünüyordur. Bordronuzu imzalamanız ücretinizi ve AGİ ödemesini tam olarak aldığınızı göstermektedir.
AGİ vergisel bir düzenlemedir. Konunun SGK ile ilgisi olmadığından alamadığınız AGİ’yi SGK’dan ya da başka bir kurumdan almanız söz konusu değildir. AGİ’nizi almadığınızı şikâyet etme konusu ise hassas bir durumdur. Elbette ki AGİ ödemeyen işverenin hukuka uygun davranmadığı açıktır. Ancak uygulamada işinizi kaybetmeniz, işvereniniz ile aranızın bozulmasına neden olabilecek olaylar yaşamanız da mümkündür.
Bu durum bir yana şikâyet hususunun vergi dairesine ve bölge çalışma müdürlüğüne yapılması mümkündür. Diğer yandan hukuken hakkınız yendiği için haklı fesih nedeni olarak değerlendirmek ve dava açıp tazminat alarak işten ayrılmanıza kadar da gidebilecek hassas bir konudur.
SORU-7: Bir X Anonim Şirketine, Bir başka A.Ş. olan Y A.Ş. ortaktır. Yani, X A.Ş. – Y A.Ş. nin iştirakidir. X A.Ş. 3 yıl önce kuruldu. Ve bugüne kadar Geçici İlmuhaber bastırmadı. Şimdi Y A.Ş. – X A.Ş. deki hisselerini satmak istiyor. Fakat İştirak hissesi satışındaki istisnalar olan
1- 2 tam yıl aktifte yer alması
2- Satış bedelini 2 yıl içinde tahsili şartı.
3- satış bedelini 5 yıl içinde özel bir fon hesabında bekletebilmesi veya sermayeye ekleye bilmesi olanağı. Olmak üzere şartları var.
Sorum 1 : Biz şimdi ortaklara Hisselerine karşılık Geçici ilmühaber düzenleyerek X A.Ş. nin ortaklarına dağıtsak bu hisselerin iktisap tarihi ilk edinme tarihimidir? Yoksa Geçici İlmühaberlerin Dağıtıldığı tarihimidir?
Sorum 2 : Y A.Ş. Geçici ilmuhaberlere bağlı hissesini elden çıkardığı vakit, İştirak hissesi satışında öngörülen şartlara yinede uymak mı gerekir? Yani, Satış bedelinin tahsili ve şirkette bekletme şartları yinede devam eder mi?
CEVAP-7: Sorularınıza şöyle cevap vermek mümkündür.
1. Geçici ilmühaber çıkarıldığı tarihten itibaren “iktisap” edilmiş sayılır. Yoksa daha önceki ortaklık payının edinildiği tarih dikkate alınmaz.
2. İlmühabere bağlı olsun olmasın, kurumların iştiraklerinden elde ettikleri kazançları kanuni şartlara haiz ise (iki yıl aktifde kalma, satış bedelinin 2 yıl içinde tahsili ve fon hesabında bekletilme) iştirak kazançları istisnasından yararlanır. Bu noktada ilmühaberin tek fonksiyonu iktisap tarihinden itibaren iki yıl kriterine bağlı olmaksızın KDV açısından avantaj yaratmasıdır (m.17/4-g).
SORU-8: İşyeri için arsa alıp binayı yaptık. Arsa ve bina şirket ortağımız olan üç kişinin şahısları adına yapıldı. Biz kendi adımıza yaptırdığımız bu binayı yine üç ortaklı olan şirketimize kiraya mı vermeliyiz? Kendi şirketimize kiraya vermemiz gerekiyor ise burada tapuda görülen rakamın en az % kaçını kira bedeli olarak göstermeliyiz?
CEVAP-8: Bina mülkiyeti gerçek kişilere (yani 3 ortağa) ait olduğuna ve söz konusu bina şirket aktifinde olmadığına göre (yani envantere dahil edilmemiş) binayı şirkete kiralamalısınız.
Bu kiralamada kira miktarını emsal bedel üzerinden belirlemekte fayda var. Eğer bu bedeli sağlıklı tespit edemezseniz, binanın vergi değerinin % 5’ini yıllık emsal kira bedeli olarak dikkate alın ve ona göre aylık kira bedeli üzerinden kiralama işlemini gerçekleştirin. Vergisel açıdan en doğru işlem budur.
Bu arada kira bedeli üzerinden stopaj yapmayı (gelir vergisi kesintisi) unutmayın. Ayrıca 3 ortağın elde ettiği kira geliri brüt 22.000 TL’yi (2009 yılı için) geçiyorsa kira bedellerini de beyan etmek durumundadır, bunu da dikkate almak gerekmektedir.
SORU-9: Portföyümüzde bulunan 31/08- 10.000 TL. ve 30/09- 10.000 TL. vadeli senetlere ilk üç aylık dönemde reeskont uygulayabilir miyiz? Bir de portföydeki çeklere reeskont uygulaması ile ilgili bir uygulama başladı mı? Bu iki konu ile ilgili acil cevap gönderebilir misiniz lütfen?
CEVAP-9: V.U.K.’nun 280, 281 ve 285. maddeleri uyarınca geçici vergiye tabi kazancın tespitinde mükellefler isterlerse vadesi gelmemiş senede bağlı borç ve alacaklarını değerleme gününün kıymetine irca edebilirler. Geçici vergi açısından reeskont yapılmış olması müteakip geçici vergi dönemlerinde veya hesap dönemine ilişkin kazancın tespitinde reeskont işleminin yapılmasını gerektirmemektedir. Bir geçici vergi döneminde reeskont işlemi uygulayıp, bunu takip eden geçici vergi dönemlerinde veya yıllık hesap döneminde reeskont işlemi uygulanmaması imkan dahilindedir. Ancak geçici vergi döneminde alacak senetleri için reeskont işlemi uygulayanlar, borç senetleri için de reeskont işlemi uygulamak zorundadırlar. Alacak ve borçların reeskonta tabi tutulması geçici vergi açısından seçimliktir. Dolayısıyla 2009 yılı I.geçici vergi döneminde reeskont uygulamanız mümkündür.
Sorunuzun diğer kısmına gelince…
Türk Ticaret Kanunu uyarınca, çek görüldüğünde ödenmesi gereken ve buna aykırı herhangi bir kayıt varsa yazılmamış sayılan, keşide günü olarak gösterilen günden önce ödenmesi için ibraz edilebilen bir kıymetli evraktır. Bir başka ifade ile çek, bir senet değil bir ödeme aracıdır. Bu nedenle Vergi Usul Kanunu’nun 281. Maddesi hükmü karşısında vadeli çeklerin reeskont işlemine tabi tutulması mümkün değildir. Ancak SPK’ya tabi firmalarda sadece ilgili mevzuat açısından farklılık mevcuttur.
Konuyu 5838 sayılı kanun açısından soruyorsanız, bildiğiniz üzere söz konusu kanuna göre 2009 yılı sonuna kadar üzerinde yazılı keşide tarihinden önce çekin ödenmek için muhatap bankaya ibraz edilmesi mümkün değildir. Bu durumda bu yıla ilişkin ileri tarihli çeklerin senet gibi işlem görüp göremeyeceği hususu yeniden tartışılmaya başlanmıştır. Şu an idarenin yaptığı herhangi bir düzenleme ya da açıklama bulunmamaktadır. Dolayısıyla söz konusu durumdaki çekler için de reeskont ayırabilirsiniz demek mümkün değildir. Lakin konunun uzmanları tarafından bu yıl için söz konusu durumdaki çekler için reeskont ayrılması gerektiği konusunda görüşler yüksek sesle ifade edilmeye başlanmıştır. Hatta kanaatimiz de bu yöndedir. Ancak mevzuata göre şu an için vadeli çeklere reeskont uygulamak mümkün değildir.
SORU-10: Site yöneticisiyim, sitemizde 48 daire mevcuttur. Ayrıca sitenin 6 blokta, 6 tane ortak dairesi var (kapıcı dairesi dahil) Beş tanesi kiradadır. Vergi dairesine beyanında bulunmalı mıyız, yoksa muaf mıyız?
CEVAP-10: Kiraya verdiğiniz daireleri konut olarak kiraya verdiğiniz anlaşılıyor. Bu durumda ortak daire derken tüm kat malikleri sahiplerinin ortak malı olduğunu varsayıyoruz. Yani kiraya verdiğiniz yerler “ortak kullanım” alanları statüsünde… Bu durumda elde edilen tüm gelirler kiraya verilenler dışındaki kalan daireler başına bölünerek hesaplanacak.
Diyelim ki 5 daireyi 600 liradan kiraya verdiniz. 1 daire boş. Kira tutarı ise 3.000 YTL aylık, 36.000 YTL de yıllık eder. 36.000 YTL yi 42 daireye bölünce, 860 YTL çıkacaktır. Bu da yıllık kira istisnasının içinde kaldığından kimsenin beyanname vermesine gerek kalmayacak. Dolayısıyla beyanname vermenize gerek yok.
Kısacası gelir tüm dairelerin ortak geliri olduğundan daire başına hesaplama yapılacak. Yoksa bir bütün halinde apartman geliri olarak beyanname vermeyeceksiniz. Her daire sahibi gayrimenkul sermaye iradı elde etmiş sayılacaktır.
Ancak kiraya verdiğiniz yerler işyeri olarak kiraya veriliyorsa ya da mülkiyeti kişilere ait ise o durumda olay farklılaşır.