Mali Tatil ile Adli Tatil Uygulaması ve Dava Açma Sürelerindeki Karmaşa

Bu makale “Lebib Yalkın Mevzuat Dergisi, Temmuz 2009, Sayı:67″de yayınlanmıştır.

Özgür BİYAN

I. GİRİŞ

Hukukta süreler çok önemli bir yere sahiptir. Hakların zamanında kullanılması veya kaybedilmesi, dava açılması veya başvuruların zamanında yapılabilmesi gibi pek çok hak kanunlarda belirlenmiş olan süreler çerçevesinde kullanılmaktadır. Bu nedenle sürelerin hesaplanmasında rol oynayan düzenlemelere dikkat edilmelidir.

Ülkemizde yargı birimleri “adli tatil” adı verilen yılın belirli bir döneminde çalışmalarına ara vermektedirler. Adli tatil, Ağustos ayının birinci günü başlamakta ve Eylül ayının beşinci gününe kadar sürmektedir. Diğer yandan 2007 yılında ihdas olunan “mali tatil” ise her yıl 1-20 Temmuz dönemi gerçekleşecek şekilde düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu yıl mali tatil 01 Temmuz ve 20 Temmuz tarihleri arasında gerçekleşecektir.

Mali tatil ile adli tatilin birbiri ardına gelmesi özellikle yargıya başvuru sürelerini doğrudan etkileyebilecek durumdadır. Başvuru süresinin mali ve adli tatil dönemlerine tesadüf edip etmediğinin izlenmesi yargı yoluna başvuranların hak kayıplarına uğramamaları açısından önemlidir. Bu çalışmada mali ve adli tatil düzenlemeleri ortaya konularak, yargıya başvuru sürelerinde oynadıkları rol özellikle vergi hukuku açısından irdelenmeye çalışılacaktır.

II. YASAL DÜZENLEMELER

A. Mali Tatil

5604 sayılı “Mali Tatil İhdas Edilmesi Hakkında Kanun”un[2] ilk maddesinin ilk fıkrasına göre, her yıl temmuz ayının birinden yirmisine kadar (yirmisi dahil) malî tatil uygulanacaktır. Aynı maddenin ikinci fıkrasında mali tatil dönemine tesadüf eden hangi işlemlerin sürelerinin yedi gün uzayacağı düzenlenmiş, üçüncü fıkrasında ise dava açma süreleri ile ilgili olarak “Vergi Usul Kanunu hükümlerine göre belirli sürelerde yapılması gereken muhasebe kayıt süreleri, bildirim süreleri ve vergiyle ilgili işlemlere ilişkin dava açma süreleri malî tatil süresince işlemez. Belirtilen süreler malî tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlar” şeklinde düzenleme yapılmıştır.

Bilindiği üzere ikmalen, re’sen veya idarece yapılmış olan tarhiyatlara karşı mükelleflerin dava açma süresi, tarhiyata ilişkin vergi/ceza ihbarnamesinin tebliğ tarihinden itibaren 30 gündür. Yukarıda ifade edildiği üzere 5604 sayılı Kanuna göre vergisel işlemler aleyhine dava açma süreleri mali tatil boyunca işlemeyecektir. Mali tatilden sonra kalan süre kadar uzayacaktır. Örneğin, 10 Haziran günü tebliğ edilen bir vergi ceza ihbarnamesine karşı dava açma süresi 30 Temmuz’da dolacaktır. Çünkü kanuna göre mali tatil esnasında dava açma süreleri duracaktır[3]. Başka bir örnekle 5 Haziran 2009 tarihinde tebliğ edilen bir vergi ihbarnamesine karşı vergi mahkemesinde 30 günlük dava açma süresi mali tatil nedeniyle 5 Temmuz 2009 tarihinde değil, 25 Temmuz 2009 tarihinde dolacaktır[4].

B. Adli Tatil

İdare ile olan hukuki prosedürlerde İdari Yargılama Usulü Kanunu devreye girmektedir. Vergilendirme işlemleri de, idari işlem niteliğinde olduğundan, söz konusu kanun kapsamındaki düzenlemeler ışığında sürdürülmektedir.

Adli tatil süresi 01.01.2005’ten itibaren İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 61. maddesinde 5219 sayılı Kanunla[5] yapılan değişiklikler uyarınca her yıl ağustos ayının birinci günü başlayacak ve Eylül ayının beşinci gününe kadar sürecektir.

Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (md. 175), Ceza Muhakemesi Kanunu’nu (md. 331), Danıştay Kanunu (md. 86), Sayıştay Kanunu (md. 101), Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanunu, Askeri Yargıtay Kanunu, Askeri Yüksek İdare Mahkemesi Kanunu (md 85), Uyuşmazlık Mahkemesi Kanunu (md. 5), gibi kanunlarda da paralel düzenlemeler yapılarak, adli tatilin süresi konusunda yargı kolları arasında birlik sağlanmıştır[6].

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8/3. maddesine göre, “Bu Kanun’da yazılı sürelerin bitmesi çalışmaya ara verme zamanına rastlarsa bu süreler, ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış sayılır.”

Bu hükmün kapsamına, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yazılı bütün süreler, dava açma süreleri, idarenin veya davacıların cevap süreleri, dilekçe ret nedeniyle davanın açılmamış sayıldığı durumlarda dilekçelerin yenileme süresi, itiraz veya temyiz süreleri, karar düzeltme süresi girmektedir. Dikkat edilmesi gereken husus sürenin son gününün adli tatil içerisine rastlamasıdır.

Örneğin, 5 Temmuz günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı 30 günlük dava açma süresinin son günü olan 4 Ağustos, adli tatil içerisinde kaldığından, süre 11 Eylül mesai saati bitimine kadar uzayacaktır. Buna karşılık, 7 Ağustos günü tebliğ edilen vergi/ceza ihbarnamesine karşı dava açma süresinin son günü 6 Eylül olduğundan ve bu tarih adli tatil içine rastlamadığından, dava açma süresi uzamayacak ve 6 Eylül günü dava açma süresi (hakkı) sona erecektir[7]. Nitekim Danıştay bir kararında dava açma süresinin son gününün adli tatil bitimi ve 7 günlük uzama süresi arasına tesadüf etmesi durumunda süre uzamasının söz konusu olmayacağına yönelik karar vermiştir[8].

C. İdarenin Tebliği Hatalı (Mı?)

5604 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden yaklaşık 3 ay sonra (!) Gelir İdaresi “1 Sıra No’lu Mali Tatil Uygulaması Hakkında Genel Tebliği[9] yayınlamış bulunmaktadır. Söz konusu tebliğde “mali tatil” dönemi ile ilgili kanuni düzenlemelerin ayrıntılı örneklerine yer verilerek uygulamaya yön verilmiştir.

Tebliğde dikkat çeken ve yayınlandığı süreden bu yana düzeltilmeyen bir örnek dikkat çekmektedir. Tebliğin “(5.3.) Dava açma süreleri” başlıklı bölümünde verilen örneğe göre; “Yapılan ikmalen tarhiyat sonucu düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin 18 Haziran 2007 tarihinde mükellefe tebliğ edilmesi durumunda, söz konusu tarhiyata karşı dava açma süresi 18 Temmuz 2007 tarihinde sona erecektir. Ancak, 2007 yılı için mali tatil 3 Temmuz 2007 tarihinde başladığından, söz konusu sürenin mali tatile rastlayan 16 günlük kısmı işlemeyecek ve dava açma süresi mali tatilin sona erdiği tarihten itibaren 16 gün uzamak suretiyle 5 Ağustos 2007 tarihi mesai saati bitiminde sona erecektir. 5 Ağustos 2007 tarihinin de 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca çalışmaya ara verme süresine rastlaması nedeniyle dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü (5 Eylül 2007) izleyen günden itibaren yedi gün uzayacak ve söz konusu sürenin son günü 12 Eylül 2007 tarihi olacaktır.”

Bazı görüşlere göre idarenin bu açıklamasına göre işlem yapan mükellefler açtıkları davaları süre aşımı sebebiyle kaybedeceklerdir. Zira örnekte verilen dava açma süresinin son günü, 12 Eylül değil, 11 Eylül’dür. Adli tatil, İdari Yargılama Usulü Kanununa (md.61) göre “Ağustos ayının birinden eylül ayının beşine kadar”dır. Yasadaki “kadar” kelimesi, 5 Eylül gününün adli iş günü olduğunu vurgulamaktadır. Öte yandan aynı kanunun 8. maddesine göre, bu kanunda yazılı sürelerin sonu adli tatile rastlarsa süre, adli tatilin sona erdiği günü (yani 4 Eylül’ü) izleyen tarihten itibaren 7 gün uzar. Bu hesaba göre, son gün 11 Eylül’dür. Eğer böyle bir durumda dava 12 Eylül günü açılırsa, süreden reddi gerekir[10]. İdare burada sürenin hesaplanmasında sehven hata yapmıştır. Mükelleflerin süresinde dava açamaması ise idarenin istediği rakamın kabul edilmesi demektir. Bu durumda mükellefler bakımından sadece yargı hakkı kaybedilmemekte, maddi kayıplar da ortaya çıkmaktadır. Geçmiş uygulamalarda bu bir gün sebebiyle dava açma süresini kaçıran ve haklı oldukları davaları kaybeden, maddi açıdan çok ciddi kayıplara uğrayarak zorda kalan çok sayıda mükellef ve verilmiş karar bulunmaktadır[11].

Uygulamaya bakıldığında 5 Eylül tarihinin halen bir gelenek şeklinde tatil olarak sürdürüldüğü de bir gerçektir. İYUK’nda yapılan değişiklik sonrası 61. madde düzenlemesi lâfzen 5 Eylül tarihini çalışmaya ara verme süresinin dışında bırakmaktadır. Ancak Danıştay Eylül ayının 6. günü açılış yapmaya devam etmekte, geleneği korumaktadır[12]. Bu konuda kanaatimizce ilgili Kanun maddelerinde durumun ne bir şekilde ifade edilerek düzenleme yapılması gerektiği şeklindedir.

III. MALİ VE ADLİ TATİLİN YARATTIĞI HUKUKİ EKSİKLİKLER

 A. Hukuki işlemlerin her iki tatil dönemine de denk gelmesi

 Vergi/ceza ihbarnamelerinin hem mali tatil süresinden hem de adli tatil süresinden etkilenmesi de mümkündür. Bu durumda iki dönem de dikkat alınarak hesaplama yapılmalıdır.

Örneğin, yapılan ikmalen tarhiyat sonucu düzenlenen vergi/ceza ihbarnamesinin 18 Haziran 2009 tarihinde mükellefe tebliğ edilmesi durumunda, söz konusu tarhiyata karşı dava açma süresi 18 Temmuz 2009 tarihinde sona erecektir. Ancak 2009 yılı için mali tatil 1 Temmuz 2009 tarihinde başladığından, söz konusu sürenin mali tatile rastlayan 18 günlük kısmı işlemeyecek ve dava açma süresi mali tatilin sona erdiği tarihten itibaren 18 gün uzamak suretiyle 7 Ağustos 2009 tarihi mesai saati bitiminde sona erecektir.

 7 Ağustos 2009 tarihinin ise İdari Yargılama Usulü Kanunu uyarınca adli tatile rastlaması nedeniyle dava açma süresi, çalışmaya ara vermenin sona erdiği günü (5 Eylül 2009) izleyen günden itibaren yedi gün uzayacak ve söz konusu sürenin son günü 11 Eylül 2009 tarihi olacaktır[13].

Durum yukarıdaki örneğin dışında gelişirse ne olacaktır?

Örneğin, 5604 sayılı yasanın 1. maddesinin 7. fıkrasında sayılanlar dışında 2 Haziran’da bir ihbarname tebellüğ eden yükümlü 30 gün olan dava açma süresinin (İYUK.m.7), 28 günü işledikten sonra 1 Temmuzda mali tatile girildiği için 21 Temmuz’dan itibaren geri kalan 2 gün yerine 7 günlük süre uzamasından yararlanarak (5604 Sayılı Kanun, m.1/6) dava dilekçesini 27 Temmuz günü mahkemeye sunduğunda ne olacaktır? Mahkeme 30 günlük sürenin dolduğundan bahisle dilekçeyi ret edecek midir?

Ya da kendisine 12 Haziran’da tarh ve tebliğ edilen bir vergi üzerine dava açacak olan yükümlü 5604 sayılı Kanun’daki “dava açma süreleri mali tatil süresince işlemez. Belirtilen süreler mali tatilin bitiminden itibaren tekrar işlemeye başlar” (5604 Sayılı Kanun, m.1/3) hükmüne dayanarak dava açma süresinin yalnızca 12 Haziran-1 Temmuz arasındaki 18 günlük kısmının geçtiğini, 21 Temmuzdan başlayarak daha 12 gününün bulunduğunu, bu durumda dava açma süresinin 1 Ağustos günü sona ereceğini, bu tarihin de adli tatile rastlaması nedeniyle sürenin 5 Eylül’den itibaren 7 gün daha uzamış olacağını (İYUK.m.8/3) düşünerek 11 Eylül günü dava dilekçesini mahkemeye sunduğunda, mahkemenin bu sürelere ilişkin tavrı ne olacaktır[14]?

Mali Tatil süresi Temmuz ayı yerine Ağustos ayının ilk 20 günü olarak belirlenmesi ve adli ve mali tatilin çakışması nedeniyle dava açma sürelerinin ölçüsüz biçimde uzamasının önüne geçilmesi mümkündür. İdari Yargılama Usulü Kanunu gibi tüm idari yargılama sistemini düzenleyen bir temel yasanın 30 gün olarak belirlediği ve adli tatil dışında uzaması mümkün olmayan dava açma sürelerinin 5604 sayılı Yasa ile bu derece uzatılabilmesi yargı sisteminde düzensizlik yaratabilecektir[15].

Diğer yandan mali tatilin, muhasebe ve mali müşavirleri hedef alması dolayısıyla, yargılama işlevinde davacı, davalı ve yargıç olarak yer almayan bu mesleklerin tatili ile dava açma süresinin tatile girmesini bağdaştırmak mümkün değildir. Kaldı ki yargı süreci düzenlenmek isteniyorsa, cevaba cevap, temyiz, karar düzeltme gibi pek çok konu bir kenara bırakılarak, sadece dava açma süresinde tatilin düzenlenmesinin de bir anlamı bulunmamaktadır[16].

B. Adli ve Mali Tatilin yarattığı “anayasal eşitlik ilkesi”ne aykırılık

Dava açma sürelerinde mali ve adli tatillerin yarattığı bu etkilerin mükellefler açısından bakıldığında anayasal vergileme ilkelerinin temelini oluşturan eşitlik ilkesini zedeleyen durumlara neden olduğu da kabul edilmelidir.

Dava açma sürelerinin uzaması biçiminde ortaya çıkan sonuç yükümlüler arasında dava açma süreleri bakımından makul olmayan farklılıklara neden olur. Dava açma sürelerinin sonu adli tatile tesadüf eden yükümlülerin yararlandıkları ek süre mali ve adli tatil etkilerinin birleşmesiyle daha da artmaktadır. Öte yandan gümrük idareleri, il özel idareleri ve belediyeler tarafından tarh ve/veya tahsil olunan vergi, resim ve harçlarla ilgili olarak mali tatil uygulanmayacağından (5604 sayılı Kanun, m.1/7), süre uzamasından yararlanma hususunda yalnız dava açma süreleri bakımından değil, vergi ödevleri ile ilgili bütün süreler açısından yerel yönetim vergilerinin yükümlüleri ile merkez yönetim vergilerinin yükümlüleri arasında, birinciler aleyhine, vergilemede eşitlik ilkesine aykırılık söz konusu olmaktadır[17].

IV. DİĞER HUSUSLAR

A. Adli Tatilde Ödeme Emrine Dikkat

İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 8/3. maddesinin adli tatil dolayısıyla uzayacağını belirttiği süreler, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yazılı sürelerdir. Bu durum İYUK kapsamında olmayan dava açma süreleri ile ilgili düzenlemelerin adli tatilden yararlanıp yararlanamayacağı konusunda tartışmalara neden olmuştur.

Diğer bir ifadeyle, diğer kanunlarda yazılı süreler konusunda mevzuatımızda bir boşluk vardır. Örneğin ödeme emrine karşı açılacak davalarla ilgili süre, İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda değil, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’da yer almıştır. Bu sürenin sonunun adli tatile rastlaması halinde, bu sürenin de uzayıp uzamayacağı tartışmalıdır.

Danıştay’ın uygulamasına bakıldığında ödeme emrinin iptali istemiyle açılan davaların, idari davalarda olduğu gibi, özel kanunlarda öngörülen özel sürelerin son gününün çalışmaya ara verme zamanına (adli tatil) rastlaması durumunda da sürenin uzayacağını kabul edilmektedir[18].

Diğer yandan İYUK 8/3 de dava açma sürelerinin değil, bu kanunda yazılı sürelerden söz edilmiştir. Böyle olunca; dava açma süreleri dışındaki sürelerin; savunma ve cevap sürelerinin, ara kararına cevap verme sürelerinin, kanun yollarına başvuru sürelerinin de, son günlerinin çalışmaya ara verme (adli tatil) zamanına rastlaması durumunda uzaması gerekir[19].

Doktrinde yapılan tartışmalarda yer alan bazı görüşlerde ödeme emrinin dava açma süresinin son gününün yargının ara verme dönemine denk gelmesi durumunda da 7 günlük uzamanın geçerli olacağı ifade edilmektedir. Başka bir deyişle ödeme emri dava açma süresinin son günü yargı organlarının ara verme zamanına rastlarsa, bu süreler ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren 7 gün uzamış sayılacaktır[20].

Kimi görüşlerde ise diğer kanunlardaki sürelerin İYUK kapsamına dâhil edilemeyeceği, adının yalnızca dava açma süresi olmasından hareketle, diğer kanunlarda öngörülen sürelerin son günlerinin adli tatile rastlaması durumunda uzayacağını kabulünün mümkün olmayacağı, böyle bir kabul olması durumunda kanun koyucunun özel kanunda özel süre belirlemesindeki amacına uygun düşmeyeceği ileri sürülmektedir[21]. Çözüm olarak da İYUK’nun 8/3. maddesinde yer alan “Bu kanunda yazılı sürelerin” ibaresinden sonraya “ve diğer kanunlarda idare veya vergi mahkemelerinde dava açma süresi olarak belirlenmiş sürelerin” ibaresinin eklenmesinin sorun ve duraksamaları ortadan kaldıracağı ifade edilmektedir[22].

Anlaşılacağı üzere söz konusu durumun konunun uzmanları arasında dahi görüş ayrılıklarına neden olduğu açıktır. Daha fazla hak kayıplarına uğranılmaması ve yeknesak bir uygulama olması adına kanuni bir düzenleme ile çözüme kavuşmak en iyi yol olacaktır. Diğer yandan mükelleflerin bu konularda titiz davranması hak kayıplarının yaşanmaması açısından son derece önemlidir.

B. Adli Tatilde de Dava Açılabilir: Nöbetçi Mahkemeler

Adli tatilde, adli yargıdaki bütün mahkemeler tatil yapmamaktadır. Örneğin, sulh hukuk mahkemeleri, iş mahkemeleri, kadastro mahkemeleri, icra daireleri çalışmalarına devam ettiği gibi, bazı davalara adli tatilde de devam edilir.

İdari yargıda (idari ve vergi mahkemelerinde) Bölge İdare Mahkemesi Başkanı’nın önerisi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nca, Bölge İdare Mahkemesi görev alanı içerisinde çalışmak üzere idare ve vergi mahkemesi başkan ve üyeleri arasından seçilen üyelerle üç üyeli nöbetçi mahkemeler oluşturulmaktadır.

Bu şekilde oluşan nöbetçi mahkemeler sadece adli tatil süresince görev yaparlar ve yürütmenin durdurulması taleplerinin değerlendirilmesi, delillerin tespiti gibi işlerle kanunun belli süreler içerisinde yapılmasını istediği işlerle ilgilenirler.

Paralel uygulama Danıştay için de söz konusudur. Danıştay’da da Başkanlık Kurulu tarafından seçilen bir başkan, dört üye ve bir yedek üyeden oluşan nöbetçi daire oluşturulmaktadır. Bu dairenin görevleri ise Danıştay Kanunu’nda, hükümetçe verilecek ivedi işler ile kanunların belli sürelerde yapılmasını istediği işleri karara bağlamak, yürütmeyi durdurma taleplerini incelemek, delil tespitine ilişkin işleri yapmak, tutuklu memurların yargılanmaları talepleri hakkında karar vermek şeklinde belirlenmiştir[23].

Dava açmak isteyenlerin, adli tatilin bitmesini beklemelerine gerek yoktur. Adli tatil içerisinde de, dava açabilir veya diğer başvurulara ilişkin dilekçeler verilebilir.

V. SONUÇ

5604 sayılı Kanun ile ihdas edilen “mali tatil” boyunca bir takım yükümlülükler ve hakların kullanımı ertelenmekte veya durmakta, ilgili dönem sonrası 7 günlük süre içinde yerine getirilmekte veya kaldığı yerden devam etmektedir.

Bu düzenlemelerden etkilenen sürelerden biri de dava açma süreleridir. Yapılan düzenlemelere göre dava açma süresi mali tatil boyunca durmakta, mali tatil sonrası kaldığı yerden devam etmektedir.

Diğer yandan dava açma süresinin son günü, İYUK’na göre çalışmaya ara verme zamanına (adli tatile) rastlarsa, bu süreler ara vermenin sona erdiği günü izleyen tarihten itibaren, 7 gün uzamış sayılmaktadır. Buradaki süre uzaması, sadece dava açma süresini değil, idarenin ve davacının cevap süresini, itiraz ve temyiz sürelerini, özetle İYUK’da yazılı tüm süreleri kapsamaktadır Ancak, bu durum adli tatil süresi içerisinde dava açılamayacağı anlamına gelmemektedir. İsteyenler, adli tatil süresi içinde de dava açabilir ya da itiraz veya temyiz başvurusunda bulunabilirler.

Adli ve mali tatil dönemlerinin ardarda gelmesi ile dava açma süreleri karışık bir durum yaratmaktadır. Yanlış ya da eksik bilgi ile yapılan süre hesaplamalarının hak kayıpları yaratabileceği muhakkaktır. Mali tatilin mükellefler arasında yarattığı ayrım, sürelerin karmaşıklığı bunlara ilave hatalı idari tebliğ göz önüne alındığında söz konusu düzenlemelerin revize edilmesi uygun olacaktır. Kaldı ki “basit, açık, anlaşılır bir vergi sistemi” de bunu gerektirir. Ayrıca çalışmada ifade edilen görüş aykırılıkları ve hukuka aykırı durumlarda bertaraf edilmiş olur.

 

 

 

 

 


[2] 28.03.2007 tarihli ve 26476 Sayılı Resmi Gazete.

 

[3] Veysi SEVİĞ; “Mali tatil ve Dava Açma Süresi”, Referans Gazetesi, 02.07.2007.

[4] Salim KARADENİZ, “Mali Tatilin Getirdikleri”, Yaklaşım Dergisi, Sayı:176, (Ağustos 2007), s.80.

[5] 21.07.2004 tarihli ve 25529 sayılı Resmi Gazete.

[6] A. Bumin DOĞRUSÖZ “Vergi Yargısında Adli Tatil ve Dava Açma Süresine Etkisi”, Yaklaşım Dergisi, Sayı:165, (Eylül 2006), s.226. İdari Yargılama Usul Kanunu madde 61’e göre adli tatilden sadece Bölge İdare Mahkemeleri ve Bölge İdare Mahkemelerinin bulunduğu ildeki vergi ve idare mahkemeleri yararlanabilmektedir.

[7] DOĞRUSÖZ, a.g.m., s.227.

[8] “Vergi mahkemesinde dava açma süresinin son gününün çalışmaya ara verme zamanının bitim tarihi ile 5-12 Eylül tarihi arasına (07.09.1989) rastlaması halinde sürenin 12 Eylül mesai saatine kadar uzamayacağı; sürenin bittiği tarihten (07.09.1989) sonra açılan davanın süre aşımı nedeniyle reddi gerekeceği hakkında”, bkz. Danıştay 3. Dairesi, T:11.3.1991, E:1990/2977, K:1991/1003, Turgut CANDAN, Açıklamalı İdari Yargılama Usul Kanunu, Maliye ve Hukuk Yayınları, 2.b., Ankara, 2006, s.394. Benzer yönde bir karar için bkz. Danıştay 11. Dairesi, T:13.11.1995, E:1995/2766, K:1995/3082, (www.danistay.gov.tr), (Erişim:28.07.2007).

[9] 30.06.2007 tarihli ve 26568 Sayılı Resmi Gazete.

[10] CANDAN, İYUK, s.393; Veysi SEVİĞ; “Mali Tatil ve Dava Açma Süresi”, Referans Gazetesi, 02.07.2007.

[11] Hakan ÜZELTÜRK; “İdare Dava Açacak Mükellefleri Yanıltıyor”, Dünya Gazetesi, 29.06.2007. Bumin Doğrusöz; “Tatillerin Yarattığı Süre Karmaşası”, Referans Gazetesi, 03.07.2008.

[12] CANDAN, İYUK, s.1029.

[13] SEVİĞ, a.g.y. Örnek tarafımızdan güncellenmiştir.

[14] Mualla ÖNCEL, İnci Solak AKMAN, Cenker GÖKER; “5604 ve 5615 Sayılı Yasalarla Getirilen Yeni Mali Düzenlemelerin Düşündürdükleri”, Vergi Sorunları Dergisi, Sayı: 226, (Temmuz 2007), s.8.

[15] ÖNCEL-AKMAN-GÖKER, a.g.m., s.9.

[16] SEVİĞ, a.g.y.

[17] ÖNCEL-AKMAN-GÖKER, a.g.m., s.9.

[18] Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu, T:21.04.2000, E:1999/447, K:2000/159. Danıştay, 3. Dairesi, T:21.05.1987, E:1987/73, K:1987/1316.

[19] Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, T:15.12.2005, E:2005/3242, K: 2005/2801, Savunma sürelerinin hesabında da İYUK.m.8/3 fıkrasının uygulanacağı hakkında, (CANDAN, s.341). Benzer yönde bir karar için bkz. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, T:13.12.2002, E:2002/1151, K: 2002/922, (www.danistay.gov.tr), (Erişim:28.07.2007).

[20] Adnan GERÇEK, Türk Vergi Hukukunda Tahsilât İşlemi ve Etkinliği, Ekin Kitabevi, Bursa, 2003, s.125; Şükrü KIZILOT- Zuhal KIZILOT; Vergi İhtilafları ve Çözüm Yolları, Gözden Geçirilmiş 12.Baskı, Yaklaşım Yayıncılık, Ankara, Ocak 2007, s.475.

[21] Turgut CANDAN, Açıklamalı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun, Maliye ve Hukuk Yayınları, Ankara, Mart 2007, s.341.

[22] DOĞRUSÖZ, a.g.m., s.227.

[23] DOĞRUSÖZ, a.g.m., s.228.

İlginizi Çekebilir...

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.