İflasın Ertelenmesi ve Vergi Hukukuna Etkisi

Bu makale “Vergi Sorunları Dergisi, Sayı:248, Mayıs 2009″da yayınlanmıştır.

Özgür Biyan

I. GİRİŞ
Bilindiği üzere ticari hayat içerisinde kâr elde etmek ve kazanç sağlamak temel amaçtır. Ancak zarar etmek de ticari hayatın bir o kadar olası gerçeklerindendir ve ticari yaşamları iflas ile sonuçlanan işletmeler azımsanmayacak sayıdadır. Hakkında iflas kararı verilen tacirin tüm mal varlığına yönelik bir masa oluşturulmakta (iflas masası) ve İcra ve İflas Kanunu (İİK) hükümleri çerçevesinde bu mallar cebri icra yoluyla paraya çevrilerek tacirin borçları ödenmektedir.
Borca batık konumda olan tacirler için getirilen düzenlemelerden biri de iflasın ertelenmesi müessesesidir. Borca batık durumda olan, diğer bir deyişle iflasın eşiğine gelmiş bir tacirin, borçlarını geçici bir süre ödememesi durumunda kurtarılma şansının olması ihtimaline dayanan iflasın ertelenmesi, 2003 yılında yapılan değişiklikle Türk hukukuna dâhil edilmiş ve o tarihten bu yana giderek sıkça başvurulan bir uygulama halini almıştır.
İİK’nun 179/b maddesinde iflasın ertelenmesi kararı alınması halinde, 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere takip yapılamayacağı hüküm altına alınmıştır. Buna rağmen söz konusu uygulamanın vergi hukukuna etkisi detaylı incelendiğinde farklı işlemler ve yoruma açık durumlar olduğu ve belki de nevi şahsına münhasır (sui generis) bir özelliğe sahip iflas ertelemesi uygulamasının farklı değerlendirilmesi gerektiği kanısına ulaşılabilmektedir.
Bu çalışmada iflasın ertelenmesi müessesesinin vergi hukukuna yansımaları değerlendirilmeye çalışılacaktır. Ancak öncesinde müessese ana hatlarıyla ortaya konularak irdelenecektir.
II. ANA HATLARIYLA İFLASIN ERTELENMESİ
A. İflasın Ertelenmesi’nin Tanımı ve Amacı

İflasın ertelenmesi, pasifleri aktiflerinden fazla olan, diğer bir deyişle borca batık durumda olan bir işletmenin belli koşullarla geçici olarak iflasına karar verilmesini önlemek, diğer bir deyişle iflas kararı verilmesini gerektiren borca batıklığı ortadan kaldırmak, firma durumunun ıslahı ve varlığını ve faaliyetini sürdürmesini sağlamak amacıyla getirilmiş bir müessesedir(1). İflasın ertelenmesi bir haktır, görev ya da sorumluluk değildir(2). İflasın ertelenmesi kurumunda pacta sund servanda (anlaşmalara uyulmalıdır) ilkesi geçerlidir. Bu ilke çerçevesinde hiçbir hüküm sermaye şirketinin hukuki ilişkilerini şekillendirmeye, alacak ve borçlarının özüne doğrudan etki yapmaya imkân vermemektedir(3).
İflasın ertelenmesi kurumunun temel amacı, mali durumu bozulmuş ve iflası istenmiş olan bir sermaye şirketinin mali durumunun düzelmesi olasılığı bulunuyorsa gerekli tedbirleri alarak şirkete toparlanma ve yeniden üretim ve istihdam yaratma imkanı vermektir. İyi niyetli şirketlerin alacaklıların baskısından uzak “biraz nefes almaları” durumunda “eskisinden daha iyi” olabilecekleri düşüncesi, iflas ertelemesinin temel felsefesini oluşturmaktadır(4).
Bu kurum İİK’na 4949 sayılı Kanunla(5) 2003 yılında dahil edilmiştir. Yapılan düzenleme çerçevesinde iflasın ertelenmesi ile takiplerin duracağına ilişkin hüküm İİK’na girmiş, borçlunun iflasını istemek yerine yaşatılması amaçlanarak iflasın ertelenmesi kurumuna etkinlik kazandırılmıştır(6).
İflasın ertelenmesi ile faaliyetine devam eden bir şirket sadece kendisine ve alacaklılarına menfaat sağlamamaktadır. Günümüzün küreselleşen ekonomik ilişkileri içinde bir şirketin iflas etmesi, şirketin işletmesinin büyüklüğüne göre, bazen sadece o şirketin değil, onunla iş yapan tedarikçileri de iflasa götürebilmektedir. Bu nedenle mali durumu bozularak borca batık hale gelmiş olan bir sermaye şirketinin iflastan kurtarılarak tekrar ekonomiye kazandırılması, o şirketle iş yapan diğer şirketlerin de yararına olmaktadır. Faaliyetine devam eden bir şirket genellikle istihdam alanı da sağlamaktadır. Ayrıca şirket kazanç da elde edeceğinden vergilendirilmek suretiyle ülke ekonomisi de ertelemeden fayda sağlamaktadır(7).
B. Borca Batıklık Kavramı
Türk hukuk sisteminde iflas erteleme kurumunun işleyişi önemli ölçüde İİK’nun ilgili maddeleri ile düzenlenmiş olmakla birlikte, açık olmayan hususların Yargıtay kararları ile doldurulduğu görülmektedir. İflas erteleme kurumu, borca batıklık hesaplamasının yönetime sunulması ile başlayan ve iyileşme veya iflas ile sona eren teknik bir süreçtir(8).
Kanuni şartların gerçekleşmesi halinde iflasın ertelenmesi için görevli mahkemeye başvurulur. Mahkemelerin resen karar verme olanakları bulunmamaktadır. Mahkemeye başvurulabilmesi için şirketin borca batık olması ve bu borca batıklığın bir ara bilanço ile belgelenmesi gerekmektedir. Borca batıklık, şirketin mevcudu ve alacaklarının borçlarını karşılamaya yetmemesi halidir(9). Diğer bir ifadeyle bir sermaye şirketinin veya kooperatifin borçlarının, şirketin mevcutlarından ve alacaklarından fazla olması borca batık olduğunu gösterir(10).
Borca batıklığın tespiti üzerine bildirimde bulunmak yönetim kurulu için bir zorunluluktur (TTK.m.324). Yönetim kurulunun bu bildirimi yapabilmesi için genel kurulu toplantıya çağırmasına gerek yoktur. Borca batıklık bilançosunda malvarlığı değerlerinin, satış değerleri esas alınarak ve şirketin tüm aktiflerini içeren bir yapıda olması gerekir(11). Yargıtay 19.Hukuk Dairesi kökleşmiş içtihadı da bu yöndedir(12). Aktif kısımda şirket malvarlığını oluşturan parçalar, pasif kısımda ise şirketin gerçek yükümlülükleri yer alır(13).
C. Uygulamanın Hukuki Süreci
1. Görevli Mahkeme ve Başvuru

İflasın ertelenmesi için görevli ve yetkili mahkeme borçlunun muamele merkezinin bulunduğu yargı çerçevesindeki Asliye Ticaret Mahkemesidir. Şirketin ana sözleşmesinde yazılı olan yer ile organlarının bulunduğu yer farklı ise, organların bulunduğu yer idare merkezi olarak kabul edilmemektedir(14).
Dava hasımsızdır ve ivedilikle görülür (İİK.m.179,f.2,c.2). Bu aşamada gerek yönetim kurulu kararı alınırken, gerekse avukata yetki verilirken iflas ve iflas erteleme kelimelerinin bulunması şekil şartları açısından önemlidir(15).
2. İyileştirme Projesi Sunulması
Mahkemeye, borca batıklıktan kurtulma ile ilgili olarak ciddi ve inandırıcı bir iyileştirme projesi sunulması gerekmektedir. Mahkeme sunulan iyileştirme projesinin, bilirkişi vasıtasıyla makul, uygulanabilir ve ciddi bir proje olup olmadığı konusunda araştırma yaptırır(16). Mali durumun iyileştirilmesi imkanının mevcut olup olmadığı somut vakıalara dayanılarak tespit edilmelidir. Belirsiz nitelikteki emareler erteleme kararı verilebilmesi için yeterli kabul edilmemektedir(17).
İyileştirme projesinin değerlendirilmesinde bilirkişilere önemli görev düşmektedir(18). Bu davalarda bilirkişinin görevi sadece bir bilânçoda aktiflerin ve pasiflerin durumunu özetlemek değildir. Dinamik bir bilânço analizi yapılması gerekir(19). Şirketin özelliğine göre bilirkişi kurulunun oluşumu değişmektedir. Yargıtay muhtelif kararlarında bilirkişi heyetinde diğer uzmanların yanında yorumundan yararlanılmak üzere bir hukukçunun yer almasını uygun görmektedir(20).
Bir işletmenin içinde bulunduğu borca batıklık halini bertaraf etmek ve aynı zamanda işletmenin karlılığını tekrar kazandırmak amacına yönelik olan gerekli tüm yapısal ve mali tedbirler “ekonomik iyileştirme” kapsamına girmektedir. İyileştirmenin işletmenin tasfiyesini öngören bir anlayış içerisinde de ele alınmaması, iyileştirmenin ticari işletme ile birlikte borçlu ve alacaklıların daha iyi duruma kavuşturulmasını hedef alması gerekmektedir. Diğer taraftan, iyileştirme projesi bir süreçtir ve borçlu şirket tüm borçlarını hemen değil bir zaman süreci içerisinde ödeyecektir(21).
3. Mahkeme Süreci ve Kayyım Ataması
Mahkeme iyileştirme projesini ciddi ve uygulanabilir olduğuna karar verdiği takdirde şirketin iflasının ertelenmesine karar verebilecektir(22). Mahkeme tarafından iflasın ertelenmesi kararı azami 1 yıl için verilmektedir (İİK.m.179/b). Bu süre kayyımın verdiği raporlar dikkate alınarak mahkemece uygun görülecek süreler ile uzatılabilir; ancak uzatma sürelerinin toplamı dört yılı geçemeyecektir. Erteleme kararı ile birlikte 179/a maddesinde belirtilen tedbirlere uyulmaması Yargıtay tarafından bozma nedeni olarak değerlendirilmektedir(23).
Türk Ticaret Kanunu madde 324’de defter tutulması ve kayyım tayini olmak üzere iki muhafaza tedbirinden söz edilmiştir(24).
TTK’nun 324. maddesi uyarınca iflasın ertelenmesi halinde malların muhafazası için defter tutulması gerekmektedir. Bu düzenleme anonim şirketlere ait olduğundan anonim şirketlerin iflasının ertelenmesi halinde defter tutma zorunluluğu olduğu sonucu çıkmaktadır. Defter tutulması, anonim şirketin mali durumunun iyileştirilmesi ihtimalinin olup olmadığının tespiti konusunda mahkemeye yardımcı olur(25).
Türk Ticaret Kanunu madde 324’de kayyıma (yed-i emine) tevdi edebilir denilmesine rağmen, İİK m.179/a mutlaka kayyım atanması şart kılınmıştır. Dolayısıyla iflasın ertelenmesi kararı verildiğinde mahkeme mutlaka bir kayyım atamak zorundadır(26).
İflâsın ertelenmesi kararında kayyımın görev ve yetkileri ayrıntılı olarak gösterilir(27). Mahkeme erteleme kararını ilan eder ve gerekli bildirimleri yapar(28). Ancak mahkeme, yönetim organının yetkilerini tümüyle elinden alıp kayyıma verme ya da yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğini kayyımın onayına bağlı kılma konusunda takdir hakkına sahiptir(29).
Kayyım gerçek kişi olabileceği gibi tüzel kişi de olabilir. İflası ertelenen şirkete birden fazla kayyım da atanabilir. Mahkeme tarafların görüşünü almakla beraber kayyım tayini konusunda serbesttir. Hakim kayyımın görev ve yetkilerini belirler, gerek görürse değiştirir, kayyımı görevden de alabilir(30).
Kayyım, tasfiye memuru gibi, olağanüstü şartlarda tayin edilen bir organdır. Bu nedenle sorumluluğu TTK m.336 vd. hükümlerine tabidir; ayrıca, hukuki işlemleri ve bütün diğer fiilleriyle şirketi sorumluluk altına sokabilir (TMK m.50). Kayyım fiili bir organ değildir. Kayyımın sadece tasdik yetkisiyle donatılmış olması halinde dahi onun organ olma sıfatı mevcuttur. Zira kayyımın “organ” olarak kabul edilebilmesi için onun mutlaka yönetim yetkisiyle donatılmış olması gerekmemektedir. Kayyımın şirket iradesinin iç ilişkilerde oluşması sürecine katılması gerekli değildir; onun bu iradenin oluşumunda hakim durumda olması yeterlidir. Kayyım kararlarını tamamen serbest olarak alır; şirkete tabi olmadığı için şirketin hiçbir talimatıyla bağlı değildir(31).
4. İflasın Ertelenmesi Kararının Etkileri
İflasın ertelenmesi kararı ile iflasın aksine (İİK.m.191), şirket kural olarak malvarlığı üzerindeki tasarruf yetkisini tam olarak sürdürür. Ancak mahkeme, şirket malvarlığının ve alacaklıların menfaatlerinin korunması bakımından bu yetkiyi tam olarak şirkete bırakmamalı ve gerekli ölçüde kısıtlamalıdır. Bu kısıtlama şirket malvarlığının ve alacaklıların korunması amaçlarına hizmet edebilecek nitelikte olmalı ve sınırı aşmamalıdır. Mahkeme getireceği kısıtlamaların ölçüsünü her somut olayın özelliğine göre kendisi takdir edecektir(32).
Erteleme kararı ile birlikte, İİK.m.179/b hükümleri çerçevesinde, borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dahil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacak ve evvelce başlamış takipler duracaktır. Ancak bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemeyecektir. Bir diğer ifadeyle genel anlamda bir tatil etkisi yaratacaktır(33).
İİK m.179/b bendine göre “Erteleme sırasında taşınır, taşınmaz veya ticari işletme rehniyle temin edilmiş alacaklar nedeniyle rehnin paraya çevrilmesi yoluyla takip başlatılabilir veya başlamış olan takiplere devam edilebilir; ancak bu takip nedeniyle muhafaza tedbirleri alınamaz ve rehinli malın satışı gerçekleştirilemez. Bu durumda erteleme süresince işleyecek olup mevcut rehinle karşılanamayacak faizler teminatlandırılmak zorundadır. 206. maddenin birinci sırasında yazılı alacaklar için haciz yoluyla takip yapılabilir”.
Alacaklılar arasında bu şekilde ayrım yapılması Anayasa Mahkemesi tarafından incelenmiş ve uygulama eşitlik ilkesi açısından değerlendirilmiştir. Anayasa Mahkemesi, İİK’nun 179/b hükmü ile hakkında iflasın ertelenmesi kararı bulunan borçlunun diğer alacaklıları yasa gereği takip yapamazken, rehinli alacakların normal koşullardan daha fazla hak sahibi olmalarının eşitlik ilkesine aykırı olduğu talebi karşısında oybirliğiyle şu yoruma varmıştır: “İcra ve iflas hukukunda temel ilke, alacaklı ve borçlunun hak ve menfaatlerinin belli bir denge üzerinde korunmasıdır. Rehinli alacaklar, diğer alacaklardan farklı bir statüde bulunmaktadırlar. Nitekim, İcra ve İflas Kanunu’nun genel sistematiği içerisinde rehinle temin edilmiş alacaklar için farklı hükümler öngörüldüğü görülmektedir.
Takip sürecinin alacaklı ve borçlunun hak ve menfaatlerini zedelemeden, bunlar arasındaki dengeyi bozmadan hızlandırılması, bir ayırım yapmaksızın benzer durumda bulunan bütün alacaklıları kapsayan adil bir çözümün gerçekleştirilmesi ve rehinli alacaklıların iflasın ertelenmesi durumunda mağdur olmamaları amacına yönelik olarak getirildiği anlaşılan itiraz konusu düzenlemenin hukuk devleti ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Rehin hakkı, alacaklıya borcun ödenmemesi durumunda, borçlunun mallarının satılıp satış bedelinden alacağını öncelikle tahsil etmesine olanak veren bir haktır. Alacaklı, borçluya borç verdiği anda, borçludan bir teminat (rehin) almakta ve bu elde ettiği hakla, baştan itibaren öncelikli (rüçhanlı) bir statü kazanmaktadır. Bu durumda, alacak-borç ilişkisinin başlangıcında kendisini rehin hakkı ile ayrıcalıklı hale getiren rehinli alacaklı ile herhangi bir teminat almadan borç veren alacaklının aynı hukuksal durumda bulundukları veya aynı hukuksal korumaya tabi olacaklarını söylemek mümkün değildir. Açıklanan nedenlerle itiraz konusu kuralın Anayasa’nın… 10. maddesine aykırılık durumu yoktur”(34).
Takiplerin durması, takibin bulunduğu aşamada kalması anlamındadır. Takiplerin durması, iflasın ertelenmesi kararı ile birlikte kendiliğinden olacaktır. Hacizlerin ve temliklerin kaldırılması ise söz konusu değildir(35). Ancak alacaklılar maddi hukuktan doğan haklarını kullanabilirler. Protesto çekilmesi, çekin bankaya ibrazı, teminat mektuplarının paraya çevrilmesi, temerrüt ihtarnamesi çekilmesi, vadesi gelip de ödenmeyen bonolar sebebiyle protesto çekilmesi vb. işlemlerin alacaklılar tarafından yapılması muhafaza tedbiri olarak önlenmeyecek veya durdurulmayacaktır(36).
Erteleme süresince, borçlu şirket aleyhine takip yapılmasına izin verilemeyeceğine dair kural, Borçlar Kanunu’nun 486. madde hükmünde belirtilen kefalet 487. ve 488. madde hükmünde belirtilen müşterek borçlu ve müteselsil kefillerini kapsamamaktadır. Yargıtay kararları da ağırlıklı olarak bu yönde oluşmuştur(37).

5. İflasın Ertelenmesinin Sona Ermesi
Erteleme süresi sonunda iyileşmenin mümkün olmadığının tespiti üzerine mahkeme, şirketin iflâsına karar verir. Erteleme süresi dolmamakla birlikte, mahkeme kayyımın verdiği raporlardan şirketin malî durumunun iyileştirilmesinin mümkün olmadığı kanaatine varırsa, erteleme kararını kaldırarak şirketin iflâsına karar verebilir. Erteleme süresi sonucunda şirketin mali durumunun düzelmesi halinde erteleme kararı amacına ulaşmış demektir. Bu durumda kayyım tarafından verilen rapor çerçevesinde mahkeme erteleme kararını kaldırır.
III. İFLAS ERTELEMESİNİN VERGİ HUKUKUNA YANSIMALARI
1. Haciz İşlemlerine Etkisi
İİK’nun 179/b maddesinin ilk fıkrasına göre, erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamayacak ve evvelce başlamış takipler duracaktır. Bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemeyecektir.
Bu hükümden açıkça anlaşılacağı üzere amme alacakları da dahil olmak üzere borçlu nezdinde haciz işlemi başlatılamayacağı gibi, daha önce başlatılan haciz işlemi de iflasın ertelenmesi süreci sırasında durdurulacaktır.
Seri:A, Sıra No:1 Tahsilat Genel Tebliği’nin(38) İkinci Kısmında yer alan “İflas Yoluyla Takip ve Konkordato” başlıklı 4. Bölümünün 3. maddesine göre; “amme borçlusunun iflasının ertelenmesine karar verilmesi halinde, alacaklı tahsil dairelerince erteleme kararı devam ettiği sürece takip yapılamayacaktır”. Bu düzenleme ile idare de takip yapılamayacağını açık bir şekilde ifade etmektedir.
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir muktezada da, “İİK 179/b hükmüne istinaden, hakkında verilen iflasın ertelenmesi kararı Yargıtay ….. Hukuk Dairesince onanan amme borçlusu hakkında erteleme kararının devamı müddetince cebri takibat yapılması mümkün bulunmamaktadır” şeklinde görüş bildirilmiştir(39).
Bu aşamada bir alacaktan dolayı şirkete daha önceden yapılan icra takibi neticesinde şirketin malları icra marifetiyle kaldırılmış ise iade edilecek midir sorusu akla gelmektedir. Ancak İİK’nun 179/b maddesinde alınacak tedbirler arasında hacizlerin kaldırılacağına ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle Yargıtay bir kararında hacizli malların şirkete iade edilmesinde isabet görmemiştir(40). Kaldı ki haczin kaldırılması değil durdurulması söz konusudur. Bu durumda daha önceden malları haczedilen kişi ya da kurumun mallarının satışının duracağı ise açıktır. Ancak iade söz konusu değildir(41).
Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede “Bu itibarla; evvelce başlamış takiplerin durması, takibin bulunduğu aşamada kalması anlamında olduğundan, söz konusu araçlar üzerindeki hacizler kaldırılamayacağı gibi, amme alacağının takip ve tahsili amacıyla yapılan haciz işleminin, rehin işleminden farklı olması nedeniyle araçların iade edilmesi de mümkün görülmemektedir”(42) şeklinde görüş verilmiştir.
Erteleme süreci içinde veya verilen sürenin sonunda firma, borca batıklık halinden kurtulur, iflasını talep etmesini gerektiren koşullar tamamen ortadan kalkar, mali durumunu düzeltir ve borçlarını öder hale gelirse bu durumda amme alacağı tüzel kişilikten istenecektir. İflasın ertelenmesi kararı verildikten sonra borçlu konkordato projesi vererek konkordato talebinde bulunabilir. Hakimin konkordato teklifini tasdiki halinde iflasın ertelenmesi kararı kalkar, iflas talebi mahkemece reddedilir, tüzel kişilik iflasını talep etmeden önceki durumuna döner. AATUHK’nun 101. maddesi gereğince “…tasdik edilen konkordato amme alacakları için mecburi değildir”. Konkordato süresi içinde alacaklılar borçluyu takip edemez. Fakat amme alacakları için alacaklı amme idaresi tahsil daireleri konkordato süresi içinde de borçluyu takip edebilir(43).
2. Gecikme Zammı Uygulamasına Etkisi
Bilindiği üzere; 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun gecikme zammında tatbik müddeti ve diğer hükümler başlıklı 52. maddesinde ‘‘Gecikme zammının tatbik müddeti amme alacağının tecilinde tecilin yapıldığı, iflas halinde iflasın açıldığı, aciz halinde bu durumun sabit olduğu güne kadar olan müddettir” hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre; amme borçlusunun iflası halinde, iflasın açıldığı tarihe kadar tahakkuk eden amme alacaklarına iflasın açıldığı tarihe kadar gecikme zammı uygulanması gerekmekte, bu tarihten sonrası için gecikme zammı uygulanması mümkün bulunmamaktadır. İflas halinde durum böyle olmakla birlikte iflasın ertelenmesi söz konusu olduğunda durum nasıl ele alınmaktadır?
Seri:A, Sıra No:1 Tahsilat Genel Tebliği’nin “İflas Yoluyla Takip ve Konkordato” başlıklı 4. Bölümünün 3. maddesinde “2004 sayılı Kanunun 4949 sayılı Kanunla değişik 179 ve devamı maddelerinde iflas ertelemesine ilişkin hükümler düzenlenmiştir. Bu düzenlemelere göre, 2004 sayılı Kanunda öngörülen şartlar çerçevesinde, amme borçlusunun iflasının ertelenmesine karar verilmesi halinde, alacaklı tahsil dairelerince erteleme kararı devam ettiği sürece takip yapılamayacaktır”. Bu düzenleme ile idare de takip yapılamayacağını açık bir şekilde ifade etmektedir. Ancak iflas ertelemesi, iflasın açılması hükmünde olmadığından, amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmasına devam edilecektir.” hükümleri bulunmaktadır.
Bu durumda uygulamada iflasın açılması halinde gecikme zammı durmakla beraber, iflasın ertelenmesi halinde amme alacaklarına gecikme zammı uygulanmaktadır(44). İflas halinde duran gecikme zammı iflasın ertelenmesi halinde neden devam etmelidir/etmemelidir? Bu konudaki görüşler çerçevesinde konuyu değerlendirmeye çalışalım.
İİK’nun 165. maddesi uyarınca iflasın açılması, iflasa tabi borçlunun iflas yoluyla takibi hakkında mahkemece karar verilmesini ifade etmektedir. Dolayısıyla bir görüşe göre iflasın ertelenmesi halinde gecikme zammı uygulanıp uygulanmayacağı hususu 6183 sayılı Kanun’un 52. maddesinde ifade edilen “gecikme zammının iflasın açıldığı tarihe kadar işleyeceği” yolundaki hükmün kıyas kuralları çerçevesinde değerlendirilerek iflasın ertelenmesi halinde de uygulanması gerektiği yönündedir. Dolayısıyla iflas ertelemesi yargı kararı ile tespit edildiğinden iflas yoluyla takibin bir aşaması olarak görülmeli, gecikme zammı uygulanmamalıdır(45).
Hukuki görüşler çerçevesinde iflas ertelemesinin bu şekilde değerlendirilmesinin uygun olacağı ve gecikme zammının uygulanmaması gerektiği görüşü hâkim olmakla beraber bir tespiti yapmadan geçemeyeceğiz.
Vergi hukukunda yükümlülüklerin zamanında yerine getirilmemesi nedeniyle amme alacaklısının uğradığı ekonomik zararı karşılamak üzere alınan gecikme zammı temelinde ekonomik unsur yatar. Amme alacaklısının ekonomik anlamda zararı bu aşamada iki nedene dayanmaktadır. Birincisi alacağın geç tahsil edilmesi nedeniyle aradaki süreye tekabül eden faiz maddi olarak kaybedilmektedir. İkincisi ise enflasyon nedeniyle değerini yitiren alacak miktarı reel anlamda azalmaktadır(46).
Gecikme zammı ek bir mali yükümlülüktür. 6183 sayılı Kanun’un ilk maddesinde de ifade edildiği üzere gecikme zammı asıl borca bağlı feri bir borç niteliğindedir(47).
Gecikme zammının uygulanabilmesi için alacağın muaccel, yani kamu idaresi tarafından talep edilebilir hale gelmiş olması gerekmektedir (6183 Sayılı Kanun m.51). İflasın ertelenmesi durumunda tahsilât işlemlerinin durması, erteleme kararı alınan mükellef açısından diğer mükelleflere nazaran avantajlı bir durum yaratmaktadır. Erteleme olmasaydı tahsilât işlemleri durmayacak, amme alacağı zamanında tahsil edilebilecek ve hazineye dâhil olacaktı. Bu durumda gecikme zammının alınmaması diğer mükellefler karşısında eşit olmayan bir duruma neden olabilecektir. Amme alacağı zamanında hazineye girmeyerek kamu giderleri için kullanılamayacak ve enflasyon karşısında da değerini yitirecektir. Dolayısıyla muaccel hale gelmiş ancak tahsilâtı mahkeme kararı nedeniyle durmuş olan vergi borcuna gecikme zammı uygulanmaması gerektiğinin yeniden düşünülmesinde fayda bulunmaktadır.
Diğer yandan iflas ertelemesi müessesesinin, iflas uygulamasından farklı ve kendine has bir uygulama (sui generis) olduğunu düşünüyoruz. Vergi hukuku açısından haksız bir rekabete neden olan iflas ertelemesinde, iflas kararı alan bir mükellefin maruz olduğu işlemler (iflas masası aracılığı ile tahsilâta devam edilmesi) söz konusu değildir. Süreç sırasında iyileştirme projesine uygun olarak ticari faaliyete devam edilmektedir. Süreç sonunda başarıya ulaşılabilir, ödemeler yapılabilir ve ticari hayata devam edilebilir. Ya da başarı sağlanamayarak iflas ya da konkordato sürecine de gidilebilir. Borca batık durumda olunması ve sürecin iflas ile sonuçlanması kuvvetli ihtimal olsa da iflas ile aynı değerlendirilip gecikme zammının uygulanmaması doğru bir değerlendirme olmayabilir.
Mevcut düzenlemelerin yoruma açık olduğu ortadadır. Kanuni düzenleme yapılması zorunluluk arz etmektedir. Örneğin 6183 sayılı Kanun’un 52. maddesinde bu yönde bir ilave yapılabilir.
3. Limited Şirket Ortaklarının Takibine Etkisi
6183 sayılı Kanunun 35 inci maddesine göre limited şirket ortakları şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağından sermaye hisseleri oranında doğrudan doğruya sorumlu olurlar ve bu Kanun hükümleri gereğince takibe tabi tutulurlar.
5766 sayılı Kanunla(48) 6183 sayılı Kanunun 3. maddesinde yapılan değişiklikle;
-Tahsil edilemeyen amme alacağı terimi; “Amme borçlusunun bu Kanun hükümlerine göre yapılan mal varlığı araştırması sonucunda haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması gibi nedenlerle tahsil edilemeyen amme alacaklarını,”
-Tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağı terimi; “Amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması gibi nedenlerle tahsil dairelerince yürütülen takip muamelelerinin herhangi bir aşamasında amme borçlusundan tahsil edilemeyeceği ortaya çıkan amme alacaklarını,”
ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
5766 sayılı Kanunun 4 üncü maddesiyle 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35 inci maddesine “Amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenlerin farklı şahıslar olmaları halinde bu şahıslar, amme alacağının ödenmesinden müteselsilen sorumlu tutulur.” hükmü eklenmiştir.
Bu hükümlere göre, limited şirketin mal varlığından tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen veya tahsil edilemeyeceği anlaşılan amme alacağının doğduğu ve ödenmesi gerektiği zamanlarda farklı kişilerin kanuni temsilci veya teşekkülü idare edenler olması halinde söz konusu kişiler, amme alacağından müteselsilen sorumlu tutularak, Kanunun mükerrer 35 inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca takip edilecektir.
Bir görüşe göre borçlu şirket veya kooperatif lehine İcra ve İflas Kanunu gereğince getirilen bu korunma hükmünden kanuni temsilcilerinde yararlanacağı hükmünü çıkarmak mümkün değildir. Haklarında iflasın ertelenmesi kararı verilen tüzel kişilerin kanuni temsilcileri aleyhine takibat yapılabilmesi hususunun her somut olay bakımından 6183 sayılı kanunun mükerrer 35. maddesi uyarınca ayrı ayrı değerlendirilerek şartların oluşması halinde takibata geçilmesi gerekmektedir(49).
6183 sayılı Kanun’un 35. maddesinde ifade edildiği üzere limited şirket ortaklarına takip yapılabilmesi için “şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen bir amme alacağı” ya da “tahsil edilemeyeceği anlaşılan bir amme alacağı” bulunmalıdır.
İflasın ertelenmesi kararı üzerine takip işlemleri durmaktadır. Bu durumda şirketten tamamen veya kısmen tahsil edilemeyen bir alacaktan bahsetmek mümkün değildir. Zira bunun anlaşılabilmesi için takip işlemlerinin sonuna kadar tüketilmesi gerekir. Oysa takip durmuştur. Kaldı ki 6183 sayılı Kanun’un 3. maddesinde tahsil edilemeyen amme alacağından bahsedilebilmesi için “haczi kabil herhangi bir mal varlığının bulunmaması, haczedilen mal varlığının satılarak paraya çevrilmesine rağmen satış bedelinin amme alacağını karşılamaması” gerektiği de ifade edilmektedir. Dolayısıyla kanaatimizce bu kriter açısından limited şirket ortaklarının takibi aşamasına geçmek söz konusu olamayacaktır.
Diğer kriter açısından bakıldığında da durum aynıdır. Zira amme alacağının tahsil edilemeyeceğinin anlaşılabilmesi de takip işlemlerinin sonuna kadar yürütülmesini gerektirmektedir. İlgili Kanun’un 3. maddesinde açık şekilde ifade edildiği üzere “amme borçlusunun haczedilen mal varlığına bu Kanun hükümlerine göre biçilen değerlerin amme alacağını karşılayamayacağının veya hakkında iflas kararı verilen amme borçlusundan aranılan amme alacağının iflas masasından tahsil edilemeyeceğinin anlaşılması” haciz işlemlerinin tamamlanmasını ve mükellefin mallarının satışına rağmen alacağın karşılanamamasını gerektirmektedir. Bu nedenle bu kriter açısından da limited şirket ortaklarının takibi için yeterlilik oluşmamıştır. Bu kriterler sağlanamadığı sürece yapılan işlemler kanuna aykırı olacaktır, düşüncesindeyiz.
4. Yurtdışı Çıkış Tahdidi’ne Etkisi
Bilindiği üzere 5766 sayılı “Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun”un 5. maddesi ile 6183 sayılı Kanun’a 36/A maddesi eklenmiş ve yurtdışı çıkış tahdidi yeniden düzenlenmiş bulunmaktadır(50).
6183 sayılı Kanun’un 36/A-3’e göre amme alacağına karşılık teminat alınması, alacağın tecil edilmesi, borçlunun aciz halinin tespit edilmesi, yargı mercilerince amme alacağının takibinin durdurulmasına karar verilmesi veya takibin kanunen durdurulması gereken diğer hallerde yurt dışı çıkış tahdidi, alacaklı tahsil dairesinin talebi üzerine ilgili makamlarca kaldırılır.
Ayrıca, 29 Haziran 2008 tarih ve 26921 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan Tahsilat Genel Tebliği’nde, “Yurt dışı çıkış tahdidinin kaldırılmasını gerektiren bu haller Kanun hükmünde açık olarak belirtilmiş olup, söz konusu hallerin varlığı halinde borçlu hakkında yurt dışı çıkış tahdidi konulmayacak daha önce konulmuş tahditler de bu hallerin oluşması üzerine derhal kaldırılacaktır.
Bu itibarla, tutarına bakılmaksızın 6183 sayılı Kanunun 75 inci maddesi uyarınca aciz halinde olduğu tespit edilen borçlulardan aranılan ve aciz fişine bağlanan amme alacakları için yurt dışı çıkış tahdidi uygulanmayacaktır. Bunun yanı sıra, haklarında iflas kararı bulunan borçlular için de yurt dışı çıkış tahdidi uygulanmayacaktır.
Ancak, haklarında iflas kararı veya iflas erteleme kararı bulunan tüzel kişilerin borçlarından sorumlu olan kişiler hakkında şahsi iflas kararları olmadığı müddetçe söz konusu borçlar nedeniyle bu kişiler hakkında yurt dışı çıkış tahdidi uygulanacağı tabiidir” belirtilmiştir.
Diğer taraftan, kamu alacağının tahsilini teminat altına almak maksadıyla konulan yurtdışına çıkma yasağı, iflas eden şirketin ve kanuni temsilcilerinin bütün malvarlıklarının “iflas masasına” intikal etmiş olacağı hükmü gereğince bir tedbir mahiyetindeki yurtdışı çıkış tahdidi müflis şirketin müflis yöneticileri hakkında uygulanmamaktadır(51).
İstanbul Vergi Dairesi Başkanlığı tarafından verilen bir özelgede; “Buna göre, yurtdışı çıkış yasağı bir takip işlemi olmayıp amme alacağını koruma hükmünde olduğundan, bu işlem için cebren takip ve tahsilâtın başlangıcını oluşturan ödeme emri tanzim ve tebliği cihetine gidilmesine gerek bulunmamakta ve her aşamada yurtdışı çıkış yasağı konulabilmektedir.
Bahse konu olayda ise; ödevli şirket hakkında iflasın ertelenmesi kararı alınmış iken söz konusu şirketin yetkilileri adına yurtdışı çıkış yasağı konulup konulamayacağı hususunda tereddüde düşülmüş olduğu görülmektedir.
Buna göre, konu hakkında yukarıda yer alan açıklamalar da dikkate alındığında; tüzel kişilik (ödevli şirket) hakkında verilen iflas erteleme kararının o tüzel kişiliğin (ödevli şirketin) kanuni temsilcileri (ödevli şirketin anonim şirket olduğu hususunun dikkate alınması suretiyle belirlenmiş olan kanuni temsilcileri) hakkında takip yapılmasına engel teşkil etmeyeceği açık iken, bir takip işlemi olmayıp amme alacağını koruma hükmünde olan yurtdışı çıkış yasağının da söz konusu şirketin kanuni temsilcileri hakkında uygulanabileceği tabiidir”(52) şeklinde görüş verildiği anlaşılmaktadır.
6183 sayılı Kanun’un 36/A maddesinin 3. bendinde yurtdışı çıkış tahdidinin kaldırılacağına ilişkin unsurlardan biri “yargı mercilerince amme alacağının takibinin durdurulmasına karar verilmesi”dir. Bu unsur yargı aşamasında ihtilaf konusu olan olaylarda yürütmenin durdurulması kararlarına ilişkindir. İflasın ertelenmesi süreci de yargı birimi tarafından karar verilen ve başlatılan bir süreçtir. Ve bu süreç içinde takip işlemlerinin duracağı açıktır. Hal böyle iken iflas ertelemesi kararına rağmen şirketin kanuni temsilcileri veya şirket ortakları hakkında yurtdışı çıkış tahdidi uygulanması hem kanuna hem de uygulamanın amacına aykırılık teşkil etmektedir. İflasın ertelenmesi kararı süresince yurtdışı çıkış işlemlerinin kaldırılması ve bu süreç boyunca işleme konulmaması gerektiği kanaatindeyiz. Üstelik iyileştirme projesinde kanuni temsilcilerin ve/veya şirket ortaklarının yurtdışına çıkması gerektiği açık olarak ifade edilmişse, şirketin kurtarılması için bu yerinde bulunmuşsa ve yargı birimi tarafından da onaylanmışsa yurtdışı çıkış tahdidinin uygulanması amaca da hizmet etmeyecektir. Amaç iflas eşiğinde olan bir kurumun kurtarılmasıdır. Dolayısıyla yapılacak işlemler buna paralel olursa müessese anlam kazanacaktır. Yargının tasdik ettiği bir işleme idarenin işlemlerinin engel olması hukuk devleti ilkesi açısından da sıkıntılı bir durumdur.
5. Şüpheli Alacak Ayrılmasına Etkisi
VUK’nun 323. maddesine göre; “ticari ve zirai kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi ile ilgili olmak şartıyla; dava veya icra safhasında bulunan alacaklar; yapılan protestoya veya yazı ile bir defadan fazla istenilmesine rağmen borçlu tarafından ödenmemiş bulunan dava ve icra takibine değmeyecek derecede küçük alacaklar; şüpheli alacak sayılır.
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen bir başka özelgede “iflasın ertelenmesinde, şirketi idare veya temsille görevlendirilmiş olanlar ya da alacaklılar tarafından iyileştirme projesinin hazırlanıp mahkemeye ibrazı ve mahkemesinde bu projeyi inandırıcı bulması halinde söz konusudur. Bu kararın verilmesi firmadan alacağı olanların alacaklarını tahsil etme imkânını ortadan kaldırmamaktadır.
Ayrıca İcra ve İflas Kanunu uyarınca iflasın ertelenmesi uygulamasında icra takipleri engellenmektedir. Erteleme kararı dava açsın açmasın tüm alacaklılar bakımından sonuç doğuracağından diğer alacaklıların dava açmalarına ve icra takibi yapmalarına gerek yoktur.
Bu açıklamalar çerçevesinde, iflasın ertelenmesi kararının verilmesi ile iflasa ilişkin şartların varlığının tamamen ortadan kalktığından söz edilemeyecektir. Bu durumda İcra ve iflas Kanunu uyarınca borçlunun takibi engellendiğinden şüpheli alacak karşılığı ayrılması mümkün olacaktır”. şeklinde görüş bildirilmiştir(53).
Bir görüşe göre mahkemece verilen iflasın ertelenmesi süresi sonucunda ya firmanın işleri düzelecek ya da firmanın iflasına karar verilecektir. İflas eden bir şirketin alacaklılarının alacaklarını iflas masasına kaydettirmeleri karşılık ayırmak için yeterli bir koşul olarak kabul edilmişken, iflasın ertelenmesi kararlarında böyle bir masanın olmayışı söz konusu alacakların şüpheli alacak niteliğini ortadan kaldırmamaktadır(54).
Başka bir görüşe göre yasal düzenlemelerdeki hükümler karşısında, alacaklının, iflasın ertelenmesi talebinde bulunan şirketten olan alacakları için borcun şüpheli hale geldiği açıktır. Her ne kadar iflasının ertelenmesi yönünde borçlu şirket tarafından açılan davada alacaklılar doğrudan taraf olmasa da dava sonucunda verilecek karar alacaklıların alacağını icra yolu ile almasına geçici bir süre ile de olsa engel olmaktadır, bu yönüyle VUK’nun 323. maddesi kapsamında alacağın dava safhasında olduğunun kabulü gerekmektedir. Borçlu hakkında verilecek iflas ertelemesi kararının borçlu tarafından açılacak dava neticesinde mahkemece şirketin borca batık olması ve iflas şartları taşımasının tespiti üzerine verilecek olması, alacağın tahsilinin yasal yollarla dahi alınmasının askıya alınması, alacağın şüpheli hale geldiğini açıklıkla ortaya koymaktadır(55).
Bir diğer görüşe göre VUK’nun 323. maddesi hükümleri karşısında hakkında iflas ertelemesi kararı verilmiş bir borçludan olan alacak için, bu alacağın icra konusu yapılabilir hale geldiği tarihte (örneğin vadesinde), anılan karşılığın ayrılabilmesi mümkündür. İflas ertelemesi müessesesi, alacakların dava veya icra safhasına intikaline hukuki olanaksızlık oluşturmaktadır. Bir kanunun aradığı, ancak bir başka kanunun yerine getirilmesini olanaksız kıldığı, hatta yasakladığı bir koşulun, bu durumda aranması, hukuken mümkün değildir(56). Kaldı ki bu durumda alacağın durumu da belirsizliğini korumaktadır. Bu nedenle, hakkında iflas ertelemesi kararı verilen şirketten alacaklı olanların, iflasın ertelenmesi kararı verilmesine giden süreçte şirketin içinde bulunduğu olumsuz koşulların da dikkate alınması ile birlikte, bu alacakları için şüpheli alacak karşılığı ayırmaları mümkündür(57).
Başka bir görüşe göre bu aşamada bir şekilde icra takibi için başvurulması ya da müdahil sıfatıyla bile olsa iflasın ertelemesi sürecine dava açmak suretiyle dahil olunması, şayet teminat da yoksa karşılık ayırabilmek için yeterli olmalıdır(58).
Bir diğer görüşe göre VUK’nun 323. maddesinde yer alan “… Dava veya icra safhasında bulunan alacaklar …” ifadesi sadece alacaklı tarafından ve ilgili alacak için açılmış bulunan davalar açısından dikkate alınmamalıdır. Söz konusu hükümde davanın alacaklı tarafından ya da sadece ilgili alacak için açılmış olması gerektiği düzenlenmemiştir. İhtilafa konu alacak herhangi bir davaya konu olmuşsa ve bu dava sonucunda verilen karar söz konusu alacağın alacaklı tarafından tahsilini ve takibini belli bir süre için durdurmuş ise, alacak şüpheli hale gelmiş kabul edilmelidir ve karşılık ayrılabilmelidir. Ayrıca dava veya icra safhasında bulunan alacakların en azından tahsil ihtimali olsa da, iflas ertelemesine konu olmuş alacakların tahsil edilmesi söz konusu olmadığı gibi, takip ve talep imkânı da bulunmamaktadır. Kanun koyucunun takip ve talep imkânı belli bir süre için dahi olsa tamamen durdurulmuş alacaklar için karşılık ayrılmasına imkân tanımayacağı şeklinde düşünülmemelidir(59).
Gerek idarenin özelgesinden gerekse görüşlerde ileri sürülen nedenlerden dolayı iflas erteleme kararı alınan bir firmadan alacaklı konumda olan bir mükellefin, söz konusu alacağı için şüpheli alacak karşılığı ayırmasına olanak verilmelidir. Alacağın kesin tahsil edileceği belirli olmadığı gibi, yargı kararı neticesinde icrai işlemler de yapılamamaktadır. Bu aşamada söz konusu alacağın şüpheli hale geldiği kabul edilmeli ve karşılık ayrılabilmelidir.
IV. SONUÇ
Borca batık konumda olan bir işletmenin yeniden hayata dönmesi için düzenlenen iflas erteleme müessesesi çalışmada ayrıntıları ele alındığı üzere kendine has yapısı olan bir uygulamadır. İİK’na göre bu aşamada 6183 sayılı takipler de dâhil olmak üzere, hakkında iflas erteleme kararı verilen işletme için takipler yapılamamakta, halen işlemde olan takipler de durmaktadır.
Vergi hukukuna etkileri açısından inceleme konusu yapılan uygulama karşısında farklı görüşler olduğu dikkat çekmektedir. Çalışmada ayrıntılı üzerinde durulmaya çalışıldığı üzere kanaatimizce, hakkında iflas erteleme kararı bulunan bir firmaya 6183 sayılı Kanun çerçevesinde haciz işlemi yapılamayacak, devam eden haciz işlemleri ise duracaktır.
Uygulamada iflas ertelemesi durumunda kamu alacaklarına gecikme zammı uygulaması devam etmekle beraber bu husus tartışmalı tarafını korumaktadır. Diğer yandan yurtdışı çıkış tahdidi uygulamasının ise şirketin kanuni temsilcileri ve ortakları için de erteleme sürecinin sonuna kadar uygulanmaması daha yerinde bir yaklaşım olacaktır.
YARARLANILAN KAYNAKLAR
Akın, Gevriye Atlı; “Yargıtay Kararları Işığında İflasın Ertelenmesi”, Yaklaşım, Sayı:167, Kasım 2006.
Atalay, Oğuz; “İflasın Ertelenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:47, 2003.
F. Eda Baysal ve Memduh Aslan, “Anonim ve Limited Şirketlerde İflasın Ertelenmesi ve İflasın Ertelenmesi Kararının Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasına Etkisi”, http://www.turktax.com/yazilar/iflsertlm.pdf, (Erişim Tarihi: 20.01.2009).
Beyazkılıç, Recep ve Mesut Kaplan; “İflas ve İflasın Ertelenmesi Halinde Amme Alacaklarının Takibi”, Vergi Dünyası, Sayı:320, Nisan 2008.
Doğrusöz, A.Bumin; “İflas Ertelemesinin Sorunları”, Referans Gazetesi, 09.02.2009.
Elele, Onur; “Borçlu Kişi Hakkında İflas Erteleme Kararı Alınması Halinde Alacaklı Tarafından Şüpheli Alacak”, Vergi Dünyası, Sayı:330, Şubat 2009.
Gençyürek, Levent; “İflasın Ertelenmesinde İyileştirme Projesi”, E-Yaklaşım, Sayı:190, Ekim 2008.
Gündüz, Zeki; “Malın Değerinin Düşmesi ile Oluşan Zararlar Nasıl Gider Yazılabilir?”, Dünya Gazetesi, 31.12.2008.
Güngör, A. Feridun; “İflasın Ertelenmesi Kimi Koruyor?”, Ekonomist Dergisi, 18.01.2009.
Kumkale, Rüknettin; “İflasın Ertelenmesi”, 07.08.2007,
http://www.alomaliye.com/2007/ruknettin_kumkale_iflasin_ertelenmesi.htm, (Erişim tarihi:02.01.2009).
Kumrulu, Ahmet; “Vergi Davalarında Uygulanan Gecikme Faizi Hakkında Düşünceler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl:1988, Cilt:40, Sayı:1-4,
Öktem, Seda; “İflas Ertelemesinde Borca Batıklık Bilançosu”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:80, Sayı:6, Yıl:2006.
Öncel, Mualla, Ahmet Kumrulu, Nami Çağan; Vergi Hukuku, 12. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005,
Özkan, Özgür; “İflasın Ertelenmesi Kararının Alacaklılar ve Kamu İdaresi Açısından Etkileri”, Sayıştay Dergisi, Sayı:69, (Nisan-Haziran 2008).
Özkan, Özgür; “Mahkemece İflasın Ertelenmesi Kararının Verilmesinin Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasına Etkisi”, Mali Çözüm, Sayı:87, (Mayıs-Haziran 2008).
Öztek, Selçuk; “İflasın Ertelenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006.
Pekcanıtez, Hakan; “İflasın Ertelenmesi”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:79, Sayı:2005/2, Mart-Nisan.
Serim, Nilgün; “Hakkında İflasın Ertelenmesi Kararı Verilen Bir Limited Şirkette Kanuni Temsilcilerin ve Ortakların Amme Alacağına İlişkin Sorumluluğu”, Vergi Sorunları, Sayı:239, Ağustos 2008.
Tığlı, Firuzan; “İflasın Ertelenmesi Kararının Şüpheli Alacak ile İlişkisi”, İzmir YMMO Aylık Bülten, Sayı:85, Temmuz-Ağustos 2008,
http://www.izmirymmo.org.tr/Pictures/Docs/94ece23fc11d3f0ca4ea5a922a43aed6.doc, (Erişim tarihi: 21.01.2009).
Üzeltürk, Hakan; “İflas Ertelemesi”, Dünya, 03.03.2009.
Yılmaz, Okan; “İflasın Ertelenmesi Taleplerinde Muhafaza Tedbirleri”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.II, S.1-2, 2007.
Yüksel, Kemalettin; “İflasın Ertelenmesi Kararının Sonuçları”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006.
Uzay, Şaban “Muhasebeci Bakış Açısı ile İflas Erteleme Süreci”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, ASMMMO, Cilt:1, Sayı:1, Mayıs 2008, http://iibf.erciyes.edu.tr/akademik/suzay/SUZAY_IES.pdf, (Erişim tarihi:03.01.2009).

Dipnotlar
(1) Özgür Özkan, “İflasın Ertelenmesi Kararının Alacaklılar ve Kamu İdaresi Açısından Etkileri”, Sayıştay Dergisi, Sayı:69, (Nisan-Haziran 2008), s.107. İflasın Ertelenmesi konusunda ayrıntılı bir değerlendirme için bkz. Selçuk Öztek, “İflasın Ertelenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006, s.39 vd. Ayrıca bkz. Ramazan Arslan, “İflasın Ertelenmesi Uygulamaları”, Bankacılar Dergisi, Sayı:67, 2008, s.116 vd.
(2) Nilgün Serim, “Hakkında İflasın Ertelenmesi Kararı Verilen Bir Limited Şirkette Kanuni Temsilcilerin ve Ortakların Amme Alacağına İlişkin Sorumluluğu”, Vergi Sorunları, Sayı:239, Ağustos 2008, s.140.
(3) Öztek, s.42.
(4) Levent Gençyürek, “İflasın Ertelenmesinde İyileştirme Projesi”, E-Yaklaşım, Sayı:190, Ekim 2008.
(5) 30.07.2003 tarih ve 25184 sayılı Resmi Gazete.
(6) Serim, s.140.
(7) Okan Yılmaz, “İflasın Ertelenmesi Taleplerinde Muhafaza Tedbirleri”, Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C.II, S.1-2, 2007, s.313.
(8) Şaban Uzay, “Muhasebeci Bakış Açısı ile İflas Erteleme Süreci”, Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Dergisi, ASMMMO, Cilt:1, Sayı:1, Mayıs 2008, http://iibf.erciyes.edu.tr/akademik/suzay/SUZAY_IES.pdf, (erişim tarihi:03.01.2009), s.5.
(9) Oğuz Atalay, “İflasın Ertelenmesi”, Bankacılar Dergisi, Sayı:47, 2003, s.94;Gençyürek, a.g.m. Örnek bir uygulama için bkz. Uzay, a.g.m., s.8-10.
(10) Serim, s.140; “Borca batıklık anonim şirketin aktiflerinin borçlarını ödemeye yetmemesidir. Sermayenin 2/3’ünün karşılıksız kalması şirketin borca batık durumda olduğunu göstermez. Davacı anonim şirketin aktiflerinin borçlarını karşılayacak miktarda olduğu bilirkişi incelemesi sonucu saptandığından şirketin borca batık durumda olduğu kabul edilemez. Mahkemece bu yön gözetilerek iflasın ertelenmesi talebinin reddine karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçeyle kabulünde isabet görülmemiştir…”, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 11/5/2006 tarih ve 2006/2085 E., 2006/5161 K.sayılı kararı, Öztek, s.53.
(11) “Borçlu şirket iflasın ertelenmesi talebinde bulunduğuna göre öncelikle borca batıklık halinin mevcut olup olmadığı saptanmalıdır. Bu durumda düzenlenecek borca batıklık bilançosunun anonim şirketlerin gerçek mal varlığı değerini yansıtması gerekir. Borca batıklık halinin tespiti için tüm aktiflerin paraya çevirme değerleri yani piyasadaki satış sırasında gerçekleşebilecek fiyattan bilançoya geçirilmelidir. Aktif bu şekilde saptandıktan sonra borca batıklık durumu saptanmalı, şirket borca batık değilse talep reddedilmelidir…” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 10.03.2005 tarih ve E: 2004/9014, K: 2005/2429 sayılı kararı. “…ortaklardan olan alacakların aktifte neden gösterilmediğini açıklamayan, binaların değeri ve amortisman yönünden yeterli açıklık içermeyen… bilirkişi raporunun hükme esas alınarak yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır…” Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 30.12.2004 tarih ve E: 2004/4633, K: 2004/13435 sayılı kararı. Aynı yönde: Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 30.12.2004 tarih ve E: 2004/7170, K: 2004/13440; 12.11.2004 tarih ve E: 2004/7565, K: 2004/11352 sayılı kararları. Gençyürek, a.g.m.
(12) Öztek, s.48.
(13) Borca batıklık bilançosu hakkında daha fazla bilgi için bkz. Seda Öktem, “İflas Ertelemesinde Borca Batıklık Bilançosu”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:80, Sayı:6, Yıl:2006, ss.2477-2490.
(14) Kumkale, Rüknettin; “İflasın Ertelenmesi”, 07.08.2007,
http://www.alomaliye.com/2007/ruknettin_kumkale_iflasin_ertelenmesi.htm, (Erişim:02.01.2009).
(15) Uzay, a.g.m., s.6.
(16) Kumkale, a.g.m.
(17) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 13.10.2005 tarih ve E.2005/6649, K.2005/10006 sayılı kararı, Serim, s.142.
(18) Atalay, s.94; Bkz. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 10.03.2005 tarih ve E. 2004/13373, K. 2005/2443 sayılı Kararı. Gevriye Atlı Akın, “Yargıtay Kararları Işığında İflasın Ertelenmesi”, Yaklaşım, Sayı:167, Kasım 2006, s.281.
(19) Atalay, s. 93, Akın, s.281.
(20) Atalay, s. 93, Akın, s.281.
(21) Uzay, a.g.m., s.7.
(22) Gençyürek, a.g.m.
(23) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 03.06.2004 tarih ve E. 2004/1665, K. 2004/6623 sayılı Kararı. Akın, s.281.
(24) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 14.07.2005 tarih ve E.2005/6151, K.2005/7982 sayılı kararı, Yılmaz, s.314, (dipnot 6).
(25) TBMM Genel Kurulunda görüşmeleri halen devam eden Türk Ticaret Kanunu Tasarısında da iflasın ertelenmesine yönelik ayrıntılı düzenlemeler varlığını korumaktadır. (Tasarı m.376, 377).
(26) Yılmaz, s.321.
(27) Atalay, s.95.
(28) Kemalettin Yüksel, “İflasın Ertelenmesi Kararının Sonuçları”, Bankacılar Dergisi, Sayı:59, 2006, s.112.
(29) İlan Türkiye çapında yayın ve dağıtım yapan ve tirajı 50.000 olan bir gazetede yapılır. Ayrıca erteleme kararı, Tapu Sicil Müdürlüklerine, Ticaret Sicil Memurluklarına, Gümrük İdaresine, Posta İdaresine, Türkiye Bankalar Birliğine, Yerel Ticaret Odasına, Yerel Sanayi Odasına, Menkul Kıymetler Borsası ve Sermaye Piyasası Kuruluna, Noterlere, Bankalara, Vergi İdaresine, Gemi Sicil Memurluklarına bildirilir, Yılmaz, s.320.
(30) Akın, s.282.
(31) Serim, s.143.
(32) Öztek, s.74.
(33) Yılmaz, s.316.
(34) Yüksel, s.111; Atalay, s.96.
(35) Anayasa Mahkemesi, T:17.04.2007, E.2003/109, K.2007/51 sayılı kararı. (25.10.2007 tarihli ve 26681 sayılı Resmi Gazete).
(36) Yüksel, s.111; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 07.04.2005 tarih ve E. 2005/2033, K:2005/3760 sayılı kararı, Yılmaz, s.327.
(37) Serim, s.144.
(38) Hakan Pekcanıtez, “İflasın Ertelenmesi”, İstanbul Barosu Dergisi, Cilt:79, Sayı:2005/2, Mart-Nisan, s.353. Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, T:07.04.2005, E:2005/2033, K:2005/3760 sayılı kararı, http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=21513, (Erişim tarihi: 13.02.2009).
(39) 30.06.2007 tarih ve 26568 sayılı Resmi Gazete.
(40) 26.08.2008 tarihli ve 10452 sayılı mukteza. http://www.ivdb.gov.tr/Mukteza/6183/10452.htm, (Erişim tarihi:15.01.2009).
(41) Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin, 07.04.2005 tarih ve E. 2005/2033, K. 2005/3760 sayılı Kararı.Akın,s.282.
(42) Bu konuya benzer emsal Yargıtay kararı da bulunmaktadır. Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin 28.5.2004 gün ve 8556-13661 sayılı kararı bu yöndedir. Kararda, ödeme emrinin iptali değil, takibin iptali gerektiği hususu belirtilmiştir. Özkan, s.113.
(43) 26.12.2005 tarihli ve B.07.1.GİB.4.06.18.03/6183-062-1725/ sayılı mukteza, http://www.avdb.gov.tr/y/mukteza/muktezadetay.asp?id=104020, (Erişim tarihi: 21.01.2009).
(44) Serim ,s.147.
(45) Serim, s.144.
(46) A.Bumin Doğrusöz, “İflas Ertelemesinin Sorunları”, Referans Gazetesi, 09.02.2009. Aynı zamanda bkz. Hakan Üzeltürk, “İflas Ertelemesi”, Dünya, 03.03.2009.
(47) Ahmet Kumrulu, “Vergi Davalarında Uygulanan Gecikme Faizi Hakkında Düşünceler”, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, Yıl:1988, Cilt:40, Sayı:1-4, s.240.
(48) Mualla Öncel, Ahmet Kumrulu, Nami Çağan, Vergi Hukuku, 12. Bası, Turhan Kitabevi, Ankara, 2005, s.129.
(49) 06.06.2008 tarihli ve mük. 26898 sayılı Resmi Gazete.
(50) Recep Beyazkılıç ve Mesut Kaplan, “İflas ve İflasın Ertelenmesi Halinde Amme Alacaklarının Takibi”, Vergi Dünyası, Sayı:320, Nisan 2008.
(51) Yurtdışı çıkış tahdidi uygulamasının anayasal hükümler karşısındaki değerlendirmesi için bkz. Özgür Biyan, “Anayasa’ya Aykırılık Devam Ediyor: Yurt Dışı Çıkış Tahdidi”, Legal Mali Hukuk Dergisi, Sayı:43, Temmuz 2008, ss.1577-1586.
(52) Beyazkılıç ve Kaplan, a.g.m.
(53) 26.05.2006 tarihli ve 8947 sayılı mukteza. http://www.ivdb.gov.tr/Mukteza/6183/8947.htm, (Erişim tarihi:15.01.2009).
(54) Gelir İdaresi Başkanlığı, 11.04.2006 tarihli ve 26632 sayılı özelge, Firuzan Tığlı, “İflasın Ertelenmesi Kararının Şüpheli Alacak ile İlişkisi”, İzmir YMMO Aylık Bülten, Sayı:85, Temmuz-Ağustos 2008,
http://www.izmirymmo.org.tr/Pictures/Docs/94ece23fc11d3f0ca4ea5a922a43aed6.doc, (Erişim tarihi: 21.01.2009).
(55) Özgür Özkan, “Mahkemece İflasın Ertelenmesi Kararının Verilmesinin Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasına Etkisi”, Mali Çözüm, Sayı:87, (Mayıs-Haziran 2008), s.130.
(56) F. Eda Baysal ve Memduh Aslan, “Anonim ve Limited Şirketlerde İflasın Ertelenmesi ve İflasın Ertelenmesi Kararının Şüpheli Alacak Karşılığı Ayrılmasına Etkisi”, http://www.turktax.com/yazilar/iflsertlm.pdf, (Erişim Tarihi: 20.01.2009).
(57) A.Bumin Doğrusöz, “İflas Ertelemesinin Sorunları”, Referans Gazetesi, 09.02.2009.
(58) Hakan Üzeltürk, “İflas Ertelemesi”, Dünya, 03.03.2009.
(59) Zeki Gündüz, “Malın Değerinin Düşmesi ile Oluşan Zararlar Nasıl Gider Yazılabilir?”, Dünya Gazetesi, 31.12.2008.
(60) Onur Elele, “Borçlu Kişi Hakkında İflas Erteleme Kararı Alınması Halinde Alacaklı Tarafından Şüpheli Alacak”, Vergi Dünyası, Sayı:330, Şubat 2009.

İlginizi Çekebilir...

Copy Protected by Chetan's WP-Copyprotect.